anlamazsın ama zamanla umutsuzluğa bırakır birçok neden kendini,

ellerinle tutamazsın, gözünle göremezsin.

bir feribot kalkar kıyına pendik'ten,

bir sızı basar denizi

sen evine sonbahardan önce dönmezsin.

sonra kıyafetlerine takılır gözlerim,

renkli renkli, çeşit çeşit ama sen bu gökkuşağıdır, diyemezsin.

birkaç defa giyildikten sonra

anısı üstünde, acısı içinde

bir uygulamada insanlara defosuz olduğunu kanıtlarken tıpkı sevgim gibi

koyduğun fiyatlarda

bir resim belirir, bir anı canlanır gözümde

ama işte sen doğru biriyle değilsindir.

telefonum çalar sonra, ucunda ağlayan bir kadın

kendisi annemdir,

acilde alınan bazı kötü haberler ve o an

kocaeli'de olmam dışında

hiç hesap kitap yapmadım, tek derdim kalmaktı içinde hayatın

çünkü seni unutturacak kararların

kardeşimi uyuşturacak anestezi doktorlarının

ve henüz farkına varamadığım doğruların

bir tedavi biçimine ihtiyacı vardı şimdi

varlığı ile acı veren ve adı buse olan kadınların.

sormadım ben de.

cevap alamayacağımdan değil de

ben iyiyim, başkaları kötü dediğimde

kış çoktan gelmiştir, yıl çoktan bitmiştir

buruk aşk hikayelerinden kastım

tek taraflı olsa dahi

hiç kabul edilmemiş ayrılıkların

raporlarla ayakta duran hastaların

marmara'dayım, eğitimle alakalı endişelerim var ama araştırma konusunda en az onlar kadar kararlıyım.

düş görecektim, düşecektim

boş bir sedye üzerinde güneşi bekleyecektim

yanan bir orman için elbet üzülecektim.

ah bi' bilsen nelere nelere

26 yaşında gözyaşı dökecektim.


sınırım yok, göç ediyorum sana

kaçmam gerekir, bu yükü atmam

henüz sana varmadan yolda umut bulma ihtimalime karşı

ayakta kalabilmem için

sessizliğimi örtmem, sevgimi toprağa ekmem

derdimi dinletmem gerekir.

aklıma gelmeni artık aşabiliyorum da

"biz çok geç kaldık"


hızlandıkça azalıyorum.