Lacivert gecenin beşi

 yas bahçelerinde gezmenin yorgunluğu çalınmış üzerime.

Rüya tabirleri okumaktan gözlerim şişmiş böylesine.

Bütün öfkem kainataymış sanki.

İçimde on bin insan yaşıyor ama bir evim bile yok.

İlk defa duman yakmazken ciğerimi ‘’la inta habibi‘’ radyoda Feyruz.

Ah ki ne ah Ortadoğu düşmanları.

Şimdi başka bir dil tanımlıyor beni.

Mumlar yakarsa dizelerimi korkusundan, kilitledim camı çerçeveyi.

Zorlama kapımı güzlerce mevsim , üşümeden yakacağım ötekileşenleri.

Beyrut’u hissediyorum bu şafak vakti ruhumda.

Babil’den Fas’a

Tunus’tan Tuna’ya uzanıyor yollarım.

Sen ki dört milyar yıl içinde

bu karanlık çağda buldun beni.

Biliyorum, piramitlere bile saklansam uykumda bulursun beni.

Azın çoğuyum, inanma zinhar

bütünce toyum.

İsyansızım korkma

yoktan var eden tanrıya tüm saygım.

Doymamış karanlıklarımın doğum sancısı bu .

Aç radyoyu bul beni

bu gece tüm uydular benim.

Bütün teolojik kaygılarımı yitirmişim istemeden

Sorgusuz sualsiz yaşamaya başladım bana kalan yeni dünyayı.

Unutmadan , bir de alt üst etmişin dünyamı!

Arsız çilingir sofraları kurulurken gözlerimin önünde

yeni bir imparatorluğa rastladım anadolunun bağrında.

Rengarenk kumaşlardan astım nazar boncuklu dilek ağacıma. 

Çok bir isteğim yok esasında

Sev beni!

Belli belirsiz ağıtlarımla

kurumaya yüz tutmuş koca göz pınarlarımla.

Sev beni!

Büyümeyen çocukluğumla

veremediğim cevapların

nedenini bile sorgulama.

Sev beni!

Anısı tazelenen, silemediğim dünlerimle. Sev beni diyorum sev!

Yokuşa sürdüğüm yollarımla

çok yormaktan kendimi

kanayan uzuvlarımla.

Öylesine gencim

henüz ıslanmamış hiçbir yağmurum

Ne olur sev beni!

Yarınlar yokmuş gibi

hiç yaşanmamış gibi

adım, sanım, toprağım

seninle var olmuş gibi.