Sessizce çöküyor gece yüzüme baka baka. Arı yırtılmış gökyüzünün utanmıyor vururken yüzüme sessizce çekilen ızdırapları. Elektriği gitmiş sokakları andırıyor kalbimin odacıkları şu sıralar. Bir sokak lambasının sönmesi kaç yanmaya bedel ve değer mi söner sönmez hiç yanmamış gibi olmasına bu meydanın. Sahi neye değerdi bir bıçağı çıkartırken arkanda kendi bıçağını saklamak. Toyuz daha elimiz ayağımıza dolanıyor, bir de büyüyor ya içindeki o düşman bana diş biliyor, neden diye sorsan aynandaki bile bilmiyor. Bizi bazı sevgiler köreltiyor ve bileyliyor gizliden gizliye. Kaç karış bana uzanan ellerinle tutup çıkardığında karşılaştığım suretinin arasındaki mesafe. Biraz bahsetsene seni böylesine katılaştıran neydi cevap olabilir mi bana bıraktığın sevgideki eksikliğe. Ummaların yolunda ayaklarımı eskittim, rüyalarında yüzümü eskittim, hasret çekti belki canın vuslatla geldim yolu eskittim. Divane oldum, avare oldum kendi omurgamdan birkaçını eksilttim. O günü ben nasıl sabah ettim, o sabahın ilk nefesini ben içime nasıl çektim. Uykuya tutturdum hüznümün orucunu günlerce ki tek bir habersiz kaç merakıma yatağımı mezar ettim. Gömdüm, gömdükçe kendimden parçalar eksilttim. Bambaşka ama hiç tanımadığım, yolda görsem selamımı esirgediğim birine koşar adım uyandığım o sabahta o mezarın en üstüne seni kattım, senle beraber neyim var neyim yoksa kapattım. Ben bir daha öylesine akıtmadım göz yaşımı. Şimdi sinmiş bir koltuğun köşesinde ne seni bulabildim geri ne seninle beraber sakladığım kendimi.