En kötüsü de insanın bir acıya alışmasıymış.


Bir süre sonra o kadar şiddetleniyor ki acı, alışıyorsun. Aynı şiddette orada devam ediyor, o acının orada olmasını bile yadırgamıyorsun. Günlük rutinine devam ediyorsun.


Ütü yapıyorsun örneğin. Çift çizgi yapmamaya çalışırken, onun için öğrendiğini anımsıyorsun pantolon ütülemeyi. Sağ bacağı bitirmiş sol bacağa geldiğinde hatırlıyorsun bunu, ütünün buharları arasına dalıp gidiyor gözlerin. Al işte, ufacık bir şey bile canlandırdı alışılagelmiş acını. Ya da bir parkta oturuyorsun, nispeten daha mutlusun. Birden bir çift görüyorsun ellerinde kamp sandalyesi. Yahu çok da normal bir olay oysaki! Ama geliyor aklına, "Seninle de otururuz parkta sandalyeleri alıp!" dediği. Güneş birden daha az ışıyor gözüne. Kuşların cıvıltısı başını ağrıtır gibi oluyor.


Daha üstü olabilir mi dedikçe şaşırıyor insan. Ne kötü, ne korkunç bir elem bu! İnsana imtihan olarak özlemek yetermiş Cahit Zarifoğlu'nun dediği gibi. Ama buna alışmak zorunda olmak, insanın canına yetermiş diyorum ben de!


Sana güzel bir veda cümlesi söylemek de isterdim uğurlamak için ancak şöyle çarpıcı bir şey bulamıyorum. Veda da edemem zaten sana. Ama konumuz bu değil.


Mesela öyle kollara sarıl ki benim yokluğumdan daha boşlukta hissettirsin. Bu olabilir belki. Beddua değil aslında. Aradığın sevgi inşallah bir tek bende vardır demenin başka bir yolu. Öyle sevgiler gez gör ki beni anlar ol. Öyle sussunlar ki sana, dilsiz san kendini. Ben aylardır dilsizim. Beddua değil. Yaşattığını yaşa bir de üstüne geri dön istiyorum, çok mu? Çocuğunu dövmüş anne misali. İçim yanıyor, evet, ama olması gerek. O tokadı yiyip yine de anne diye ağlamanı ister gibiyim.


Ne olurdu her şey normal gitseydi?

Şair hayatı dedikleri bu olsa gerek. Senin gözlerin bana yüce bir sevgiyle bakarken bile, kenarda biraz hüzün bırakırdım. Şimdi anılarla bir olup dağ gibi üstüme geliyorlar hüzün dediklerim.


İşte böyle anlarda çıkıyor şaheserler. İnsan dilsiz kalınca kaleme sarılıyor demek ki! Oysa ne dilsiz kalmak isterdim ne de hiç sıcaklığını tadamadığım, o kollarına benzemeyen bir tahta parçasına sarılmayı. 


Ne olurdu her şey normal gitseydi?

Bir şeyler yazmazdım oluverirdi. Can mı eksilirdi canımdan? 



01.28

21 Eylül 2021, Salı