Gece bugün de koskoca karanlığının içinde yalnızdı. Ne, karanlığını aydınlatan yıldızlar, ne de aşık olduğu Ay yoktu yanında. Yalnızdı tıpkı benim olduğum gibi. Bu yüzden geceyle dostluğumuz pek bir iyiydi ya zaten. Bir çok ortak yönümüz var sanırım birbirimizi anlıyoruz.

   Çoğunlukla gece'nin bir yarısı oturduğum bu bankta sessizliği dinliyor ve geceyle muhabbet ediyordum. Bankta geriye doğru yaslanarak başımı gökyüzüne çevirdim ve gözlerimi kapatıp derin bir nefes aldım. Aklımda dolanan tonla düşüncenin içinde boğuluyordum. Hafifçe esen rüzgar, gecenin keskin ayazı yavaşça yüzüme vurmaya başlamıştı. Tam doğrulacakken bana doğru yaklaşan adım seslerini duydum. Yanıma oturduğunu hissetmemle Tereddüttle doğrulup gözlerimi açtım ve yanıma oturan yaşlı adama baktım. İfadesiz, düz bir şekilde denize bakıyordu.

  "Hissettim" dedi durduk yere. Anlamayarak baktım ona.

 "Anlamadım, neyi ?"

 "Hüznünü, yalnızlığını. Hiç duydun mu evlat ?Kalpten kalbe yol vardır. Bazen gözler göremez, kulaklar işitmez ama insan kalbi ile görür, duyar. Gerçek sevgi meselâ, öyle saf ve temizdir ki, eğer sen onu tüm kalbinle seversen emin ol o da seni öyle sever çünkü o iki kalp arasında zaten bir yol vardır bu yolda önüne ne kadar taş koysalar da o engeller elbet tek tek açılır, sevgi öyle güçlüdür işte, elbet ki kavuşacaktır sevdiğine." Sükût içinde yaşlı adamı dinlerken yaşlı adam ayağa kalkıp elini omuzuma koyup yavaş yavaş vurdu. Ve arkasını dönüp karanlığa doğru ilerledi giderken fısıltı gibi bir cümle duydum. "Yolunda ki taşları umursama senin sevgin hepsinden daha güçlü.

   Yaşlı adamın sözleri aklımda dolaşıp dururken. Gülümseyerek gözlerimi göğe kaldırdım. "Sanırım yola çıkma vaktimiz geldi."