Karanlıktı

bir ay puslanıyordu gecede

telaşla göç eden bulutların ardında

gitgide saklanıyor

ve saklanıp paslanıyordu gecede

ve o eski parlak

ve o eski yuvarlak ay

benim şimdi incelikli, solgun

bir o kadar da paramparça yüzümün

yansıması oluveriyordu gecede

yüzüm, geceye dönüktür

içinde buğulanan gözlerim vardır

kirpiklerim bıçak gibidir gecede

kapanıp kavuşamadıkça birbirine

uykularım kaçar

göklere çıkar bakışlarım

en göklere

Gecede

izlerim kesik kesik her yeri, herkesi

duyarım çıt çıkacak olsa her sesi

duyarım da seslenemem

yorgunum cevap veremem

bir ağaç tersine doğru

benim yerime cevaben

diplere, en diplere uzanır

her şeyden söz açarım da gecede

kendimi bir türlü anlatamam

çünkü benim ruhumun dili

bir ağacın köklerine gömüktür

ağacın gürce dalları vardır

ama ben ne zaman uzatsam elimi

bahtıma düşen tutunmaklar cılızdır

bilirsin insan hep acizdir gecede

o çok yürekli uzanmaklara karşın

ipince, kırılgan bir dal tutulur

gecede, her şey hatırlanır

ve her şey esasen

hiç yaşanmamış gibi

unutulur gecede

ve sabah olur ve güneş doğar

ve gider ve biter

her şey gecede


Gecede

şimdi ölü bir kuşun

gündüzden kalma cesedi asılıdır

ve hemen yanıbaşında

açmış kanatlarını erkek kuş

sızlıyor sesi, duyuyorum gecede

duyuyorum ama ölemiyorum

çünkü birinin bunu haykırması lazım

anlatması lazım dünyaya

yaşarken henüz,bir ihtimal daha var

diyebilmesi lazım

ben bir başına gecede

kurtarılmayı bekleyen

ne anlarım ki kurtarmaktan

soluk bir ömre capcanlı renkler katmaktan

ne anlarım ki?

Ey yılgın yemiş sesler korosu!

Ey kaderine gömülmüş tarihin bedenleri!

kaldırın uykularınızı beşiğinden

dipdibe geçip feleğin eşiğinden

bağırın bunu

ve diyin ki

Gecede, cinayetler var!

umudumu kesmiyorum sizlerden

çünkü bilirim gecede

benim yerime bilirim

kuşları dinleyenler var


Kemal Efruz Örek/ 03.03.2020