Gecenin desensiz derin kökü, sessizliğinin en kalın tonu hışırdıyor iğne yapraklı ağaçların saçlarında. Asi gemi halatlarının son düğümü, sakalımdan süzülen ılık şarabın yavan aden kokusu ile karışıyor hatıralarımda. Canımın yanmasına izin veriyorum. Acı, sessizce ılık bir duş gibi bedenime yayılıyor. Gece uzun, sessizce kayın diplerinde sürünüyorum. Her şeyin hızından kusuyorum yalnız kaldığımda, ruhumun en derinlerine. Kıvamı koyuca bir yudum haz alıyorum ruhumdaki sancılardan. Göğsüne dönüyorum. Sakalımın arasına biriken şeytanlarımla yüzleşiyorum yapacak daha iyi bir şeylerim olmadığında. Asil bir kurdun kanı karamel renkli şişeden dudaklarımın üstüne akıyor. Senin için ne anlama geldiğimi inan ki bilmiyorum, bu evren, bu yıldızlar, hepsi her gece gökyüzünden gözlerime karışıyor. Genç orman diplerinde sulanıyorum.


Ah gecenin körü ve o tüm farklı renkleri ıssız soğuğuna boğuyor bu eski Ortadoğu kentinde. Uzaklarda çingene ateşi yanıyor, cesaretimi köze dönüşmemek için ormanın derinlerine doğru kök salan kayın ağaçlarına asıyorum. Seher vakti kafamı dayadığım altın sarısı kum tanelerinin coşkulu parıltılarından kaldırıp mavinin göbeğine dalıyorum. Kudüs'te yeni doğan bir çocuğa adımı veriyorlar. Dünya hışımla yörüngesini terk edip, tüm kahverengi kravatlı fizik öğretmenlerinin kalbini kırıyor. Evren tarafından umarsızlıkla aşağılanıyorum. İnsanlar tarafından doygunlukla dışlanıyorum.


Bir şişe şarap içinde kandırılması kolay balıklar yakalıyorum. Çoğu zaman kendi söylediklerime katılmıyorum.