Geçiyor düşünceler elekten, süzülüyor inceden aklanarak. Düşünce düşünür karanlığın çelmesini aydınlıktan kaçanlar. Şimdi koşmak neye yarar, yorgunken tüm çabaların. Biçiyor doğruları, yanılgıya düşmüş hassasiyetler. Sen susmalısın… ben susmalıyım… susalım ki duyulsun göçebe ruhlarımızın örtülmüş sesi.

Biz istemedik mi hiçlikle anılmayı, biz istemedik mi görünmez olmayı? İtmedik mi elimizin tersi ile iç gıdıklayan duyguları, biz değil miydik zorluğa meyledenler? Kaç hutbe okundu yüksek tepeler üstünde, biz değil miydik secde etmeyi seçenler? Şimdi, ihtiraslar savaşında saf mı tutmalı, anlamsız mücadeleler ile kendimizi mi avutmalıyız?Gücün karşısında kaç boyun daha eğilmiş bekler. Medeniyetin beşiğinde kaldı yaşantımız, sallanıp duruyoruz büyümeden. 

böyle yok oluşun ritmine kapılmışken, yaşamak denen şarkı değmesin kulaklarımıza. Uyuşmasın zihnimiz varoluş sancılarıyla. Biz sonu baştan yaşayanlardanız. Dile gelmeye fırsat verilmemiş kelimelerin hüznüdür, gözlerimizde beliren, dilimize takılan bir melodidir sadece hayat. Sallanırken ruhumuz bu elek içinde, süzülürken zaman tüm pisliğini geride bırakarak… susalım artık biz, zira bilinmez bu eleğin hangi tarafıdır meskenimiz…