Bir kez daha kırılan kalbine ağlıyordu kadın. Kalbinde yıllarca hiç sevilmemişliğin acısı vardı. Katran tutmuş kalbi sanki çözülür gibi olmuştu ilk defa. Gözlerinden akan iri damlalar, yüreğinden dökülen katranlardı sanki. Çözülmüştü belki de. Bilmiyordu. Hayatta emin olduğu tek bir şey bile yoktu. Bu da onlardan yalnızca birisiydi. Kurumuş dudaklarını yaladı. Hayır, kurumamıştı. Gözyaşlarının tadını aldı. Tuz. Aynı anı yaşadığı diğer günleri düşündü. Dejavu. Sanki, ağladığında tüm acılarını gözyaşları ile dışarı atabileceğini düşünüp istemsizce yapıyordu bu eylemi. Yine de çözüm değildi işte. Olmuyordu. Ne geçmişini unutabiliyor, bu nedenle ne anını yaşayabiliyor ne de geleceğe dair hayal kurabiliyordu. Sanki bir geçitte sıkışmış, hayır, geçmişe sıkışmış gibiydi. Bugünde olan yalnızca bedeniydi. Ruhu, geçmişteki unutmaya çalıştığı anıların arasında dolaşıyordu. Yaşadıklarını düşündü bir daha. Sanki hatırladıkça unutuyordu. Gülümsedi. Dolu dolu olan gözleri parladı. Hatırlamıyor oluşuna sevindi. Ama yok. Yaşadıklarını unutamayacağının bilincindeydi. Canı yandı, bir yer sızladı içinde. Bu hisse ne kadar alışkın olduğunu düşündü. Nefesini tuttu. Hiç bırakmak istemiyordu.