Geçmiş geçmeli… Geçmişe takılıp kalmak, sevdiğin ama ölmüş birine sarılıp, toprağa gömülmesine izin vermemek gibi. Kaybettiğini, artık olmadığını bir türlü kabullenmemek… Geçmiş, ölüme, bu dünyada yaşarken şahitlik etmek gibi gözlerimizin önünde yaşanan bir kavram olduğu için canımızı bu kadar acıtıyordur belki de. Her dün günün ölmüş halidir çünkü. Tekrarı ve bir daha dönüşü olmayan… Artık sadece anılarda silik, yamalı ve çarpık bir şekilde yer alıp gerçeği yansıtmayan…

Geçmişi özlemiyoruz aslında. Çocuklukta, gençlikte daha masum olduğumuz zamanlarda sahip olduğumuz ama yetişkinlik denen girdaba düştükten sonra yavaş yavaş yitirip geride bıraktığımız o berrak, arı ve tılsımlı his ve duygularımızı özlüyoruz. Evet, tam olarak da bu. Özlediğimiz tam olarak da bu. Ama bunu bilmediğimiz için, geçmişte izlediğimiz dizileri, okuduğumuz kitapları, oynadığımız oyunları, okul arkadaşlarımızı, mahallemizi, sokağımızı, eski akrabalık ilişkilerimizi özlediğimizi sanıyoruz. Oysaki şimdiki yetişkin aklımızla o günlere gidip birkaç ay yaşasak belki birkaç günde sihirli hiçbir şey olmadığını anlayıp sıkılacağız, hatta eminim ki çoğu şeyin hiç de hatırladığımız gibi olmadığını fark edeceğiz. Çünkü o günleri güzelleştiren o gün mevcutta bulunan şeyler değil, bizim temiz his ve duygularımızdır. O zamanlar, gerçekler zihnimizin pembe filtresinden geçip bize yansıdığı için her şey gökkuşağı gibi ışıl ışıl görünüyordu gözümüzde. Ama bu bir illüzyondu.

Geçmişi şiddetli bir şekilde özleyen ve o günleri anıp acı çeken ben, bu gerçeği fark ettiğimde yavaş yavaş bu özlemimin şiddetini azalttım. Geçmiş kesinlikle sandığım gibi değildi ve ben yanılıyordum. Bir de şöyle düşündüm; belki de çocuklukta bize bahşedilen bu büyülü his ve duygular ve bu mental güç ve sağlık, yetişkinliğimiz dönemi için bize bir rehber niteliği görüyordu. Hayatı nasıl yaşamımız gerektiği biz çocukken zaten bildiğimiz bir şeydi ve yetişkinlikte bunu unutacağımız kesindi. Ve bizim bunu tekrardan hatırlayıp, tekrardan hayatımıza yön vermemiz isteniyordu belki de…Belki de o hislerin ve duyguların peşinden koşup, onları tekrar yakalasak geçmişe olan özlem, yerini anı yaşamaya bırakacak ve şu anı tıpkı geçmişteki gibi coşkulu bir şekilde yaşayabilecektik. Belki de ‘hayatı dolu dolu yaşadım’ demek için tek yapmamız gereken budur kim bilir…