3 Ocak Salı 2023 06.43


Bu yüzyılın ilk çeyreğinden beri süregelen bir yapıt ve başrolünün hikayesi bu. 

Belli amaçları olan, dolu dolu geçen bol sinir ve gözyaşının, gıcırdayan dişlerin, bazen gülen yüzlerin, ışıldayan gözlerin aynada gördüğü esaretin, tek başınayken tattığı asaletin, ortak girdiği kavgaların, tek başına çıktığı barıșların, gidilmez denilen yolların çıkışı, geçilmez denen sapakların bitişiyle varılan, durmaksızın pul gibi harcanan senelerin ardından tarih; geçmiş bir yılın karlı şubatı.

Bundan sonraki günlerin sevgi, ilgi, saygı, özlem, hasret, mutluluk, burukluk ve adı konulmamış duyguların bir arada, arka arkaya soğukkanlılık ve hıșımla seriliși fakat çokça anlayışla geçirildiği günlerin miladı bu.

El ele birlikte geçilen sokakların bazen ısıtıp bazen üşüttüğü, bedenlerin yakınlığı ve yine el ele birlikte geçilen sokaklardaki anıların bedende bıraktığı kalıcı fakat görünmez izlerin hüzünlü sızısı yahut ağrısı...

Aynı anda aynı yere uzanan ellerin, dikilen gözlerin, açılan ağzın ve dahi çıkan sesin sıcacık soluğu ve ya soğuğu…

Birlikte geçirilen vakte rağmen nasıl geçtiği bilinmeyen günlerin, "Nasıl geçiyor?" dedirten acımasız günlere büyük, sessiz haykırışı...

Yanı sıra zoraki alınan kararların yanlışlığıyla ruha çöken gölgenin verdiği yalnızlıkla baş başa kalan bir kalabalığın yanıșı. Canın var oluş arayışı, kaybolușu ve "Girilmez, gidemem, gidilmez ama... Mecburuz..." dediği yolda dimdik çöküşü. 


Çoğul konuştuğu ânın ağzında bıraktığı acı tadın, kalbinde hayatsız kalan yıkık kenar mahallelerin soğuk iklimlerine boyun eğdiği, belli edilmek istenmeyen, karamsar olan bütün duygu ve düşüncelerin belli belirsiz her gece ansızın ortaya çıkışı... 

Var olan, mantığa sığmayan olaylar silsilesi, istemeden kül olsun denilen duyguların cenazesi, girilmeyen arka bahçenin karanlıkta kalan düzeni, düzensizliği... 

Ellerin boş, kalbin yarım; aklın ise var olmak amacına hizmette direnen, var olamayan inadı... 

Yeni kararlar ile atılacak adımın sabahında ezan eşliğinde anlaşılan birin ikiye, ikinin dörde özenen hali. 

Öğlen kalkacak otobüse geç kalma isteği, anında gelen ihtiyaçların istekleri eksilttiği gerçeği…


Yaşarız denen hayatta yaşamaya değenlerin yokluğu, bu yokluğu sağlayanın bokluğu... 


Anlam arayışında kalınan anlamsızlığın bir benzeri; tıpkı varken korkulan yokluğun, yokken korkmakta haklıydın demesi gibi.

Anlamsız ve karmaşık olan duygular ise milattan önceki hallerini aratmakta olan sinir bozucu diș gıcırtısı gibisi. 


Bu başyapıtın türü tam bir komedi.

Kimin eli kimin... bilinmez ama karanlığı avuçlayanın:

—Bu sefer yakaladım, deyişinin ardından her seferinde boş kalan avuçlarına bakarak șunları söyleyip eylemsiz kalışı yapıtın türünü kanıtlar nitelikte:

—Ben karanlığa sahibim, karanlık benim sahibim. Ben onun sebebiyle sonucu, eseri ve esiriyim.  


(Bütün bunlar yapıtın sadece bir parçası olmakla birlikte başrolün akıl hastanesine sevkinin istenmemesi için şu notu okumanızı dilleriz:

Hâlâ hayatta, şu acı farkındalıkla yaşamakta. Keşkelere değil iyikilere tutunması gerektiğinin bilincinde. Her şeyi buna borçlu; zamanlı zamansız, işe yarayan ya da yaramayan yeni fakat uyumsuz bilince...) 


Geçecek olan yıllara umut ile, umutlu geçen yıllara kırpılmayan gözlerle…