Geçmiş, çoğu zaman geçmez. Seninle gelir. Zihninde, kalbinde biraz da bedeninde izler bırakarak taşırsın onu bugüne. Yaşananlar yaşayanları unutmazlar ve geçmiş yaşandığı ana sığmaz, sığamaz. Aslında varlığından bile haberdar olmazsın bazen, hem nereden bileceksin ki onun yaşandığı ana sığmayıp peşinden geleceğini?


Zaman geçiyor evet, fakat geçmiş geliyor. Geleceği kıskanır gibi, sen giderken arkandan ağlayıp peşine takılan küçük çocuklar, kır yürüyüşünde ayaklarına yapışan dikenli tohumlar gibi. Merak etme, o dikenler hep acıtmaz, arkandan gelen küçük çocuklar da hep ağlamaz. Hem belki "Uzağa gitmiyorum, her zaman görüşürüz, ben hep yanında olacağım." diyecek kadar seversin ısrarla peşinden koşan küçük çocukları. Öyle ya tabii, geçmişin ne getireceğini bilemiyor insan. Sen değiştikçe geçmiş de değişiyor. Hayat görüşünü ve hayata karşı tutumunu değiştirdikçe geçmiş de sana farklı yüzlerini göstermeye başlıyor.


Kendini, ve dolayısıyla geçmişini yenilemen gerek. Biraz zahmetli belki, olsun. İyi şeyler biraz öyledir zaten. Geçmişini karanlık bir mahzen olarak tasavvur etmekten vazgeçip yenilemeye, gözden geçirmeye ve en önemlisi kabul etmeye başla. O yineleyecek; sen yenilemeye, yenilenmeye devam et.