Evimi bulmuş gibiydim.
Sanki bir pazar günü,
sobanın üstünde kestane,
annem suyu ısıtıyor
ve ben o küçük kız çocuğuyum.
Saçlarımın örgüsünü açıp
temiz kıyafetlerini yatağının üstüne serip
banyoya doğru hızlı hızlı koşan
o küçük kız.
Ertesi gün
arkadaşlarına mis kokulu kıyafetlerini gösterip
kirletirmişçesine oyunlar oynayan
o küçük kız.
Beyaz sabunun verdiği o güzel kokuyla beraber
‘anne yavaş canım acıyor’
seslerinin edasıyla tutuşup ağlayan
o küçük kız.
En güzel yaşımsın belki de,
en güzel yaşımın
en güzel baharı.
Ve ben o baharı aylarca yaşadım,
hep o anda kaldım.
Belki de bu yüzden gitmek ağır geldi. İnsan evini nasıl terk ederdi ki?
Belkiler belkiler...
Olasılıklar
ama bir o kadar da
hakikatlerdi...