Keşke ruhumuzu anlamamız mümkün olsa. Dilini bilmediğimiz insanlara baktığımız gibi boş bakıyoruz ona. Vazgeçiyoruz bir süre sonra, bırakıyoruz özgürlüğüne. Ben de anlamayayım ne olacak! Özgürleşiyor ruhumuz. Ama bu özgürlük bizim esaretimiz oluyor etten duvarlara...
Ruhsuz beden yok olmak istiyor. Anlamlandıramıyor bir şeyleri. Belki de bu zihnimizin bir oyunu ruhun bir yere gittiği yok. İnsan kopuyor ondan. Duymak istemiyor gerçekleri, yüzleşmek istemiyor kendi zırhıyla... Sonra koruyucu oluşturuyor ruhuyla kendi arasına, gülüşleri eşlik ediyor buna. Zamanla tek aracıları olan kalp pas tutuyor. O da çelikten duvarlarla kaplıyor kendini. Sonra sen istesen de o istemiyor konuşmayı. Vücut bölümlere ayrılıyor. Hepsi kendi içinde yaşlanıyor. Dışın parlasa da için yanmış oluyor. Ama önemli olan ruhun yanmasında. O yanınca tek çaresi var: Gitmek! Ne kalbini götürebilir ne duvarlarını. Sonrası yok oluş belki de yeni bir varoluş ikilemine kalıyor. Sahi ne olacak bu ruhun hali ? Kendi ile bedenini birleştirecek mi yoksa gidecek mi? Hangisini ister kalbim? Hangisini mantıklı buluyor beynim? Ve ben bu bütün olanların neresindeyim!
2019'