Garip günler eşiğimize değin gelmiş. Farkına varmak neden bu denli vaktimi almış buna bir cevap bulamıyorum. Gelincik tarlasının normali gibi olmayan normalimden sapmamak için en kanlı devrimleri gerçekleştirsem de devrimlerin de her şey kadar geçici ancak her şeyden daha sahte olduğunu öğrendim. Çünkü sandım ki bir şeyler değişecek güzel yönlerde, bir süre o ütopya içinde yaşadım - kimileri buna distopya da der -. Güzel günlerdi deniz kızlarının onları yöneten mızrağı yılan başlı zalime direndikleri ve masalın sonunda şanlı bir kadın öyküsü gibi hep kazandıkları düşüncesinin kafamda dans ettiği günler. Artık denizin dibinin tüm ruhlardan karanlık ve kasvetli olduğunu biliyorum - yine de içimden deniz kızlarının varlığını kanıtlamak için dibe dalma isteğinin müthiş can sıkıntısını atamıyorum, ulaşamayacağımı bildiğim her şey gibi, hoş geldin anksiyete -. Önce kendimi kaybetmekle başlamalıydım işe ki gerçekte neyim bileyim, tek arzum buydu.

En sevdiği şey hayali arkadaşlarıyla saklambaç oynamak olan yalınayak bir çocuk kadardım. Her bir arkadaşım bana ait beni bütünleyen bir parçaydı. Yavaş yavaş buldum parçalarımı. Biraz ayaklarım kanadı, o kadar. Oyunun hazzının yanında savaşlarda oluk oluk akan kanlar dahi gelincik tarlasının normali kadar normalleşti. Önemli olan tek şey oyundu, bana ait olanı bulmak, tüm parçalarımı yerine oturtup kendi manzaramı izlemek - belki enkaz ama iyelik ekine sahip bir enkaz - Saf bencillik! İnsan olabilmenin, tarlada bir gelincik olabilmenin gerektirdikleri - üstelik gelincik tarlalarında volta atan yılanlardan korkarken, üstelik papatyaları daha çok severken - “oysa erişemediği papatyaların bizim gibi beton atları olmadığından”

Bir ten yanışının kokusunun hatırası burnuma gelmeye uğraşıyor - biraz erotizm ile birlikte - dün gibi biliyorum, bugün gibi biliyorum, biliyorum. Bilmek her zaman güzel değil - hiç değil - hatırla şeftali seni henüz irkiltmezken dallarının altında toprakla bir oluşunu. Sonra bacaklarını kestiler onun bir de boynundan astılar, tek kaldı gövdesi. Hayali çukurlar. İçinde kurbağa dostlar olan kirpileri tırpan zulmünden korumak için yer açtığın içinde. Kirpi büyüleri bir de çimenler. Kirpiler de yaşasın! Kirpiler de yaşadılar! Pamuk helva tadında kirpilerin, kurbağaların bir de senin bildiğin küçük zaferler. Biraz büyüdüm. Zaferler artık kandan kırmızı. Kan. Pamuk şekerler de kandan yapılınca bileklerimi kestim sonra. Boydan aşağı kan oldum. Henüz ölmek nasıl becerilir bilmeden, aptal! cesur! aptal! “Gelincikler o kırmızıyı yalnız severler kendileri akıtırsa 

İhtimaller günah, 

Ucube! 

yine de onların dişlerinde görme kendi kırmızını

-kes bileklerini!-