Elimden geldiğince okudum, sürüyle insanla tanıştım, içlerinden birçoğuyla konuştum ve bazılarıyla sustum. Başka bir lisandan dokunaklı cümleler öğrendim. Üç dilde sövebilecek ve on dört dilde ağlayabilecek hale geldim. Kendini geliştirmek buysa bazen seçenek hakkımızın olmadığını gördüm. Onlarca şarkı ezberledim ve belki yazdım binlerce satır. Yirmi dokuz harfle sevdim ve sevildim. O harflerle çok insan dinledim ve öğrendim ki insan bazen harfsiz de anlatır derdini. Bazen onlar gibi olmak istedim. Ben de bir trende, cam kenarında, öyle soğuk ekrana baka baka, dinlenme kaygısı çekmeden, hiç çatmadan kaşlarımı ve hiç kızdırmadan seni, bir şeyler anlatmak istedim. Bunca şey tutuştu diye değil, o ateş tütmesin diye. Bu havalarda sarhoşsundur sen, iyi dinle; yanmasın diye değil, tütmesin diye. Bir avuç külse herkesin derdi kederi, aldım içime serptim. Sana anlattım ki hep kül içim, anlattım sana başkalarında ne dertler var. Ama ben sana kendimi anlatamamışım. Ben sana teselli ve yalanlarımdan gayrı, bu zamanca bir kelime konuşamamışım. Allah kahretsin ki bir sana konuşmak istemiştim halbuki, sen anlarsın diye değil -üzgünüm ama sen bir şeyden anlayamazsın- ben anlaşılmayacaksam bir tek sen anlama istedim. Ama ne acı, senin beni duymaya bile tahammülün kalmamış...