Her insanın hayatının merkezinde konumlandırdığı bir 'kutsal hikaye'si vardır. Bu hikaye her birey için özgün ve taklit edilemeyecek detaylarla kurgulanmıştır. Birey, zihninde kurduğu bu kutsal hikaye ile birlikte aslında yaşayacağı hayatın genel hatlarını çok genç yaşlarda belirlemiştir. Kişi kendini diğerlerinden farklı hissetmek ister. Kendi yaşantı ve düşüncelerinin 'ortalama' bir insandan daha değerli olduğuna inanmak ister. Bu nedenle kurduğu kutsal hikayeye kendini o kadar inandırmıştır ki hayatta aldığı ve alacağı irrasyonel kararları gönül rahatlatıcı bir zemine oturtmasını sağlayan dayanağı bu kutsal hikayedir. Peki, insan neden farklı olduğuna inanmak ister? Başkalarından daha değerli olmak, daha yukarıda olmak, daha üstün olmak neden bu kadar önemlidir?
Değerli olan şeyleri fiziksel ve ruhani olarak hep yükseklerde ararız. Mesela binaların üst katları fiyat olarak daha pahalıdır, kutsal mekanlar genellikle şehrin en yüksek tepelerine inşa edilir. Gözü yükseklerde deyimi de aslında insanların hayal kurarken gözlerinin yukarıya doğru bakmasıyla ilintilidir. Peki, değerli bir şey gerçekten de yukarıda mı olmalıdır? Bunun için mi yaratıcıyı hep göklerde ararız? Çok değerli ve üstün bir şey düz bir ovada tam karşımızda olamaz mı? Sahip olabilme ihtimalimizin artması bir şeyi değersizleştirir mi?
Sahip olmak istiyoruz. Ancak sahip olduklarımıza ait oluyoruz. 10 inc telefonlar, 80 inc televizyonlar, son model arabalar, akıllı evler, sosyal medya hesapları,spor salonları, güzellik merkezleri, ünvanlar, terfiler... Ait oluyoruz. Sahip olduğumuz tek şey ise yalnızlık. Ve bu yalnızlığı bertaraf edecek tek şey ise sevgi. Karşılıksız, katıksız, ayıpsız ve ellerini kirletmeden, çıplak gözle görülebilen bir ay tutulması mucizesinde bir sevgi. Maddenin bir formuna yakınsayacak olsak, gaz olarak nitelendireceğimiz ruh kavramını katılaştırıp kalıplara sokuyoruz ve şekillendiriyoruz.
Peki insanın hayatını ne şekillendirir? Aile, okul, arkadaslar, din, aşk, şan, şöhret, ego, ezilme duygusu, kibir? İnsan kararlarını neye göre verir? Hz. Adem cennetten vazgeçmiş bir meyve için. Dertsiz, tasasız, istediği her şeyi yapabildiği çalışmak zorunda olmadığı, fatura ve kira ödemesi gerekmediği, toplumsal kabul görme endişesi bulunmadığı bir yeri bırakmış.
Şimdi, tekrar düşünmek gerekir. İnsan düzenini ne kadar alt üst edebilir? Arzu ve istekleri için ne kadar ileriye gidebilir,nelerden vazgeçebilir? En önemli soru ise, neden?