Ne güzel hislerdi onlar; küçücükken büyütmek istediğimiz, o nicesine rastlanmayan çocuk heveslerimiz, değişilmez bütün bir saflık içinde yarına armağan beklentilerimiz...


Ne güzel değinilmişti her evde o masalsı geleceğe. Oyunlar daha güzelken uykular da bi' o kadar bölücü bir heyecan içinde nöbetleşirdi. Bayram sabahlarından tutun da okulun o ilk pazartesi sabahına kadar en küçük şey bile ne büyük, ne muazzam işlermiş oysa.


Ahh, o içimizdeki yeniden çocuk olma arzusu ve dindiremediğimiz o zaman çetrefili... Dediği gibi bir dostumun: "Geçmişteki benden özür diliyorum."


Çocukken bile üstlendiğim tüm sıkıntılar, sizden de özür diliyorum, daha neler görecekmişiz meğer. Daha neler yaşayacakmışız... Haksızlık ettiğim geçmişim, affetmeni diliyorum. Biliyorum, sahici bir düş kuramadık. Düşler de düştü gözümüzden artık. Ne bir beklenti seyrediyor umutlar ne de bir hayalin penceresinden bakabiliyor. Öylece tavana asılı kalmış bir çift göz gibi yerinde seğiriyor.


Geçti zaman. Geçti yıllar. Gencecik zaman şimdi beyaz saçlarını taratıyor anneme... Yanımdan usulca süzülürken zaman, ben sabitlenmiş yerimden üzerime düşen zamanın gölgesini izliyorum.