"Çok şey vadeden ve hiçbir şey vermeyen bu dünyada gerilim çok fazlaydı."


"İnsanlar, kendilerine çok büyük gelen evlerde içlerine kapanıyorlardı."


"Çalışmayanın yiyecek ekmek bulamayacağı kesin ama çalışan da hayatını yaşayamıyor."


"İnsani olan hiçbir şey onlara yabancı değildi."


"Otuz yaş dönemecini bir döndüler mi (böylece otuz yaş da bir dönemeç gibi görülmeye başlanır), çok çelişkili bir davranışla, müstakbel işbirlikçilerden her birinin kesin bir istikrarlılık göstermesi, kesinlikle dakiklik, disiplin, ciddiyet ve sadakat duygusuna sahip olması şart koşulur, işverenler, özellikle reklâm dünyasındakiler, otuz beş yaşını geçmiş kişileri işe almamaktan başka, otuz yaşında hiçbir yere bağlanmamış bir kişiye güven duymakta da tereddüt ederler. Bu gibilerden, her zamanki gibi geçici süreler için yararlanmaya gelince, bu bile olanak dışıdır; istikrarsızlık ciddiyetten uzaktır; otuz yaşındaki insan artık bir yerlere gelmiş olmalıdır, yoksa hiçbir şey değildir. Bir yer edinmediyse, bir kovuk açmadıysa, anahtarları, bürosu, tabelası yoksa hiçbir yere gelmiş sayılmaz."


"Bu bir "mutlu son" değildi, beklenmedik bir olay değildi; tam tersine, anıların gölgesinde boğulan, ardında bir boşluk, acı duygusu bırakan, hüzünlü, uzayıp giden bir bitişti."


"Anısız, belleksiz bir dünya. Yine zaman geçti, çöl ıssızlığında, sayılmayan günler, haftalar geçti."


"Gerçek gidişler uzun zaman önceden hazırlanır."


"Bıkkınlık çok güçlü, çevredeki dünya çok talepkârdı."


"Onların dünyasında elde edebileceğinden daha çoğunu istemek neredeyse kuraldı. Bu kuralı onlar ilan etmemişlerdi; bu bir uygarlık yasasıydı, en uygun ifadesini genelde reklamlarda, dergilerde, vitrinlerde, sokaklarda, hatta bir ölçüde, herkesçe kültür ürünleri adı verilen şeylerde bulan apaçık bir veriydi."


"Varsın bazı günler her şeye hazır görünsünler, ertesi gün yaşam dayanıksız, gelecek karanlık geliyordu."


"Ayağı yere basmayan aptalca düşlerden, olanaksız mucizelerden başka açılımı olmayan, geleceksiz, kapalı yaşamlarının kapalı dünyasını yaşıyorlardı. Boğuluyorlardı."


"Kırıntılarından başkasını asla elde edemeyecekleri bir pastanın içine boğazlarına kadar batmışlardı."