Tastamam görünen şey büyük eksiklerle doğdu, önce duruldu ve pürüzsüz görüneceği güneşli havaları bekledi. Kendini tükürüğüyle cilaladı ve öylece kendini herkese inandırabildi. Kimse durup gördüklerini sorgulamadı, gördüğünü kabullendi ve sıkıca sarıldı insanlar. Bir koku yayıldı sonraları, kimsenin kokladığına inanmak istemediği. Bir şey göründü orada, dalgaların arasında, ağaç yapraklarıyla, dallarıyla ve çalılarla gizlenmiş o karanlık yerde, kimsenin gördüğüne inanmak istemediği. Bir ses duyuldu, bilinçlere karışarak saklanmış, girintilerde gizlenmiş, çıkıntılarda sıvışmış kimsenin duymak istediğine inanmadığı ses. Böylece kimse onu görememiş. Tüm görüntüsünü saklamayı başarabilmiş yüzyıllarca, en sonunda kendi de inanamamış kendi gerçekliğine, doğruluğuna. Sonraları gerçekliği tasdiklendi cilalı eksiklerle dolmuş taşmış canavarın. Oysa kendinin farkındaydı o, tüm sahteliğinin ve eksikliğinin.
Ne kadarı kafamda yaşandı ne kadarı gerçek? Kimse öğrenemeyecek sanırım. Her şey olduğu gibi tekrarlanacak ve silinip gideceğim gün gelip çattığında teslim olmamı kimse beklemeyecek. Kendi silikliğimi hatırlamadığım kez kabullenişim olacak bu, ben bile bilemeyeceğim ilk olmadığını. Odamdaki kırık ayna ve masamdaki kalemler anımsayacak belki de beni. Sonra yansımam da silinecek. Gölgem de düşecek, dönecek karanlığına. Bu son gerçekliğim olacak, inanmadığım tüm bilinçler yaşanmış olacak. Tüm inançlar gerçekleşecek, tüm sonlar kabul görülecek. Eksikler gözlerini boşluklara, ateşe ve sıcaklığa çevirecek. Her şey yanacak ve hiçbir şey yaşanmamış olacak. Her şey görünecek ve silinecek. Hangisi gerçek ne ben ne de siz fark edeceksiniz. Fakat ikimiz de bir gün mutlaka öğrenmiş olacağız.