Babamın sık sık sorduğu, "Milletin doğrusu sen mi olacaksın?" sorusu her seferinde düşünce denizine dalmama neden oluyor. Zihnimde, hastanelerin koridorlarından yankılanan iç karartıcı manzaralar beliriyor. İnsanların yalanların arasında kaybolduğunu görmek, umutlarımı insanlık adına bağladığımı hissettiriyordu. Siyah ekran üzerinde, insanlığın nabzını tutan yeşil çizgiyi izlerken, bir sonraki dalga ölümle gelecekti. Ardından, görünmeyen bir çizgi boyunca yaklaşan küskünlükler, nefretler, kırgınlıklar... Benim bıraktığım iz ise bu duygular içinde birlik ve beraberlikti. En büyük umudum, bu birlikteliğin mümkün olduğunca uzun süre devam etmesiydi.
Evet, hayat gerçekten tuhaf bir serüven. Herkesin yaşadığı gerçeklik farklı, benimkisi de öyle. İlk anılarım, dört yaşında bir öpücükle başladı. O günden sonra hayatım, bir balkon altında başlayan masalsı bir hikayeye dönüştü. Hareketli, enerjik, masum bir çocuktum. İlkokula başlamak, anaokulundaki neşemi sürdürme umuduydu. Ancak, hayatın cilvesi herkese farklı davranıyordu.
1A sınıfında, hayallerle dolu bir umutla sınıfa adım attım. Annemin yüzündeki mutluluk ve gurur hala belleğimde canlı: "Sen bu zaman içinde gördüğüm en saf hazinesin. Buraya ait değilmişsin gibi ilerlemen için ışıltılı gözlerle bana bakıyor, ellerini omzuma koyup 'Oğlum, sen...' diyip bir öpücükle uğurladı beni.
Sınıfa girdim ve gözlerim Büşra'yla karşılaştı. Pamuk yanaklı, uzun saçlı, bembeyaz bir melek gibi. O sınıftaki tüm erkeklerin odağı olmuştu. Adı Büşra'ydı. İlkokula başladığımda, hasta olmadığım halde onun için gitmeye devam ettim. O zamanlar yokluk içinde yaşamak zorundaydık. Babam uzun yol şoförüydü.
Sabah 5 civarında kalkar, ekmekle domates peynirimizi yer ve okula giderdim. Atatürk heykeli yanında oturur, her geçen dakika ile heyecanım artardı. Kapılar açıldığında içeri girdim, çantamı koydum ve pencereden dışarı baktım. Türkçe dersimize giren Yeşil Doğan'ın sahibi, adeta resim gibi zihnimde canlandı. Hoca arabasından indi, arkasından Büşra indi. İlk defa o zaman, zaman dursun, hiç bitmesin istedim. İçeri girdiler, öğretmenler odasına gitmek ve onları görmek istedim. Heyecanım içimde uçuşuyordu, ama içimdeki utangaç çocuğu ne yenebildim, ne de doğru şekilde ifade edebildim. Duygularımı paylaşmak istedim, ancak sersemce orada durdum...