Bugün, değiştirilmiş bir gerçekliğin gelgitleri arasında dalgalanıyorum. Bana öğretilenler sahip olduğum bilinç ile uyuşmuyor. Yalnız kaldığımda dişlerimi gıcırdatarak bu müzikali zihnimde tartıyorum. Sonrasında ise gerçeklik sabah uyandığımda soğuk bir su ile yüzüme çarpıyor. Popüler kültürün ve emperyalizmin ayakları altında bir hamam böceği gibiyim. Kaçmaya çalıştıkça daha sert eziliyorum. Kaçabileceğim ne bir karanlık var ne de görmemi sağlayacak bir aydınlık var... Sadece içgüdüsü ile hareket eden bir hayvan gibiyim. Duyular ve duyguların etrafında dönen bir acıyım. Acı, sahip olduğum bu iki şeyi de köreltiyor ve zamanla nereye ait olduğumu anlamaya çalışıyorum ama ne yazık ki, anlam yarışında körelirken zamanla da yarışmak zorunda kalıyorum. Bugün, toplumda neye ya da nereye ait olduğumu anlayamıyorum. Bu yük omuzlarımdayken ne tamamiyle yürüyemez hale geliyorum ne de dimdik yürüyebiliyorum. İleriyi görememenin verdiği korku ayak uçlarımdan fark ediliyor. Kafamı kaldırabilmek için yapabileceğim bir şey var mı, merak ediyorum. Bütünüyle bir bilinmezlik sarmalıyor bedenimi ve ürperiyorum. Acaba gece uyuyabilecek miydim? Sabah uyandığımda ise gidebilecek miydim? Prangalar, bileklerimden morartıyor vücudumu. Kalp kırıklıkları ile de ince bir sızıyla sızlıyor. Zaman merhemini sürecek mi, yoksa insanlar bileklerimi ezerek mi yerleşecek bu dünyaya? Sorularıma yanıt bulmanın zorluğu gözlerimden okunmayacak kadar saklı ve bulunmaz. Bugün yeni bir yaşıma girmiyorum. Daha çok girmekten de korkuyorum. Bugün doğmadım ya da bugün de ölmeyeceğim. Ancak zamanla var olup zamanla yok olacağımı biliyorum ve derin bir endişeyle bu hayatı layıkıyla yaşayıp yaşamadığımı sorguluyorum. Cevap vermek için erken. Cevabını aramak içinse çok geç... Bugün varoluşta kayboluyorum.
"Gördüğüm her şeye anlam yüklemeye çalışmak beynimin lobilerini yoruyor ve var olan bilincim; dünyanın bilinci ile uyuşmuyor."