Evet, değerli insanlar. Bu yazıda biraz sert ve vahşi bir yanımıza değineceğim. Konuya giriş için yapacağım alıntı şudur: Çünkü önemi olmayan birisin. Benim ise bir önemim var. Ve yukarıdakiler bunun farkında.
Bazılarınız bu dünyada önemli biri olduğunu düşünebilir. Yahut aksine son derece önemsiz hissedenler de vardır. Öncelikle kendi düşünceme göre tüm canlılar varlıkları gereği önemsizdir. Yani esasında "önemli" tanımını şöyle yapıyorum: Kendi yaşamını kendi tayin edebilen, yönlendirebilen ve diğerleri tarafından az biçimde etkilenen. İşte, bir canlı için önemsiz dediğim zaman bunun tam tersi özelliklerini taşıyanlar olarak nitelendiriyorum. Örneğin tardigradlar son derece önemli varlıklardır. Çünkü her koşulda varlıklarını sürdürebilirler. Çoğumuz onlara erişemez ve dışarıdan gelen etkilere karşı son derece dayanıklıdırlar.
Fakat böcekler, sürüngenler, kedigiller, primatlar veya insanlar mevzubahis olduğunda hepsi bir şekilde piramitteki diğer türler tarafından kolayca etkilenen ve yaşamları konusunda pek de karar verici olamayan canlılardan söz ederiz. Burada bazıları bazılarından daha önemli veya önemsiz sayılabilir. Yani böcek diğer böceği yer, kurbağa böceği yer, yılan kurbağayı yer, leopar yılanı yer, insan leoparı öldürür ve insan insanı öldürür.
Şimdilik bizim üstümüzde kimse olmadığı için kendi aramızdaki hiyerarşiyle devam etmek zorundayız. O da şöyledir: Küçük insan küçük insanı öldürür, orta insan küçük insanı öldürür, büyük insan orta insanı ve küçük insanı öldürür. Tarih sahnesine bakıldığında bu durum şöyle görünür: Köle, çiftçi, zanaatkâr, asker, din adamı ve en tepede kral. Günümüzde bu sıralama, toplumun neredeyse her alanına sirayet ederek daha da çeşitlenmiş ve modernite sahteliğinin arkasına gizlenerek varlığını sürdürmüştür. Çünkü olması gereken budur. Canlıların böylesine yaygın biçimde örgütlendiği her yerde eşitsizlik hakimdir ve canlıların bir şeylere göre sıralanmış olması kaçınılmazdır. Kimi daha güzel, daha cesur, daha zeki, daha zengin, daha saygın veya daha kurnaz gibi kimliklere sahip olmuştur.
Daha fakat kime göre daha? İşte burada yukarıda yaptığımız alıntı ortaya çıkıyor. Birileri var ki yukarıdakiler tarafından sürekli gözetlenen, kontrol edilen ve idaresi sürdürülen. İşte bunlar, varlıkları gereği toplumun ayak takımıdır. Yani bu, esasında yukarıdakilerin aşağıdakileri öldürmesi gerektiğinin zorunlu ispatıdır. Çünkü herkesin aynı anda hayatta kalabilmesi mümkün değildir. Mecburi olarak aşağıda önemsenmeyen ve gözden çıkarılmasında beis görülmeyen birileri vardır. Eğer böyle olmasaydı hiçbir yoksul durup dururken ölmezdi değil mi? Öyleyse toplumun çoğunluğu sistemin doğal bir sonucu olarak daha erken ölmeye mahkumdur.
Her ne kadar kabul edemesek de bu böyledir ve böyle olmaya devam edecektir. Fakat sistem bazı şartlarda ve zamanlarda aşağıdakilerin yukarı tırmanmasına da olanak sağlamaktadır. İnsanların çoğunun amacı da nihayetinde yukarı çıkmaya çalışmaktır. Ülkeler arasında geçen mücadeleler
de bununla açıklanabilir. Amaç hep kaynaklara ulaşabilmektir çünkü başka türlü hayatta kalmak son derece güçtür. Bugün bir Avrupalı, bir Latin Amerikalıdan veya Ortadoğuludan daha değerlidir ve herkes bunun neden böyle olduğunu bilir, değil mi?
Yaşam, esasında tümüyle bir mücadele ve bunun sonucunda ortaya çıkan hiyerarşiden ibarettir. Her insan eksikliğini kapatmak adına diğerleriyle yarışmak ve öne geçmek zorundadır. Örneğin şair olmak, ressam olmak, yazar olmak gibi entelektüel uğraşların temelinde bile statü sahibi olmak yatar. Bu sayede toplumda üst bir konum elde etme çabası hakimdir. Yoksa sanat tümüyle bir yalandan ibarettir. Sahtedir ve uydurmadır. Fakat insanın oluşturduğu çoğu şey zaten uydurmadır. Çünkü doğadaki aslanlar gibi açıktan işlemek istemez cinayetini. Kendine bir sistem kurar ve zekasıyla veya cesaretiyle "diğerlerinden" üstte konumlanmaya başlar. Askerler gücüyle, entelektüeller bilgisiyle, zenginler parasıyla ve yöneticiler iletişim becerileriyle "birilerinden" daha iyi olmaya çalışırlar.
Toplumda bir yer edinemeyenler ise maalesef yaşam savaşında geride kalmaya mahkumdur. Çünkü doğa tümüyle acımasız ve rastgeledir. Çoğumuzun bitmez tükenmez arzuları ve önde olma uğraşıyla yanıp tutuşan güdüleri vardır. Öyleyse tüm bu vahşi mücadeleler ve çeşitli sahip olmalar neticesinde birinin diğerini önemsemesi mümkün müdür? Her ne kadar insan olsak bile doğanın bize gösterdiği şekliyle bazı hayvanların yaşama tutunma pahasına kendi ailesinden olanı bile öldürdüklerini biliyoruz. O hâlde yaşamda kalmanın böylesine önemli olduğu bir sistemde her şey tartışılabilir ve sorgulanabilir niteliktedir. Bu yüzden yeniden yineliyorum sorumu. Gerçekten diğerleri umurumuzda mı? Yoksa birçok şeyde olduğu gibi kendimizi kandırmaya devam edip gizliden gizliye diğerlerini ezmeye mi çalışıyoruz?