Sordum kelimelerden! Budalaca bir sualden noktasız virgülsüz cevaplar aldım. Duyguları tanıyamadım. Galiba zaman birçok şeyden alıp gitti. Yokuş aşağı bir yolda, yokuş yukarı yuvarlandım. Hayatı büktüm ve de zamanı. Er geç çok geç olacaktı, oldu. Sahipsizliğimden en sahibine seslenirken on oldum, yüz oldum, bin oldum...

Garip bir feda hali aydınlık gökyüzüne göz kapatmak. Azad etmek ne büyük hediye, duygulardan aklı. Hissetmek yükse, senedi olmalı yaşanılacak günlerin. Madem bir ‘’sihirbaz’’a sahibiz, yüzünü boyamamalı artık palyaçolar. Anlatmak anlamakla kardeş değil, ne budalaca bir yanlış. Sırf bu yüzden mahkemeler dolup taşmalı, herkes yanlışını yüzüne vurmalı hayatın. Utanma duygusundan kalsın biraz daha. Kırıntıları hiç değilse. İçi ürperen bulutlar öyle yağmur boşaltmalı ki sessizlik öncesi fırtına, kuytularında kaybolsun sabahın. Çölde yağmur sevinci... Beklemek neden? Beklemek güzel.

Anlattım kendimi. Her paragrafın başına koydum beni, onu, bizi, bizden olmayanı ve anlam kaybetti kendini. Tezahürü bu kadar zorken içine gerçek payı sakladım yaşamın. Delilleri kararttım en gölgesinde hayatın. Delilerle verdim mütalaamı ve karar: Tanıklar dinlenmeli! Dinlenmeli çünkü molası olmayan bir yaşam çekiştirirken ordan burdan bir nefeslik canı kalır ruhun. Tanıklar dinlendi, kim varsa çağırıldı hayatıma dair. Ben hariç...