Öncelikle sürçükalem ettiysek affola.

İnsanlığı gömmeye çalışıyorlar azizim. İnsan doğar herkes; eyvallah. Ama insan kalmak bir zanaattir. Yaşam ve ölüm arası bir macera. İyi ve kötünün varlığına inandırılmış, düşünmekten yoksun insanların çabaları ve sebep ve sonuçları bilen, gören, kavramaya, araştırmaya koyulmuş insanların anlam arayışları. Hepsi bir bütünün parçası. Graham Bell telefonu icat etti, mektuplaşmalar azaldı, sevdiğinin sesini kulaklarında hayal edenler azaldı. Yine de bir zorluk vardı. Telefon yayın değildi. Herkesin evinde telefonlar oldu. Artık herkes sevdiğinin sesini duyabiliyordu; hayali ortadan kalkmıştı. Evlere sığamadık, biri geldi cep telefonlarını icat etti. Artık özel konuşabilirdik sevdiklerimizle. Kontörü icat eden şirketler sevgimizden ne güzel yararlandı. Artık özel konuşmak da yetmedi, özledik; görmek istedik. Bilgisayar, webcam yetişti yardımımıza. Yine az vardı, yine değerliydi. Bilgisayar çoğaldı, gelişti. Bu sefer de akıllı telefonlar çıktı, aplikasyonlar çıktı. Bu böyle uzar gider. Her seferinde toplumsallıktan öznelliğe iten icatlar sürüldü piyasaya. Forumlar açıldı, modası geçti. Mahallelerimizden çıkıp şehirlere yayıldı sosyalliğimiz. Artık doğu, batı, kuzey, güney şehirlerindeki insanlarla konuşuyor, onlarla anlaşıyorduk. Onların anlamadığımız kelimelerimi öğreniyorduk, oralara gitmek istiyorduk; bir kısmımız gittide. Yetmedi. Facebook çıktı, yetmedi instagram çıktı. Çıktı da çıktı. Artık farklı olmak için her şeyi yapıyorduk. Cesurca pozlar veriyorduk, bilinen yazarların sözlerini yazmak için siteler gezip paylaşıyor, birilerini etkilemeyi umuyorduk. Herkes yapıyordu bunu. Ve sonunda birbirimizi etkiledik... Toplum içerisinde bazılarının görmediği kast sistemini tekrardan gündeme getirmiştik. Ayrılmıştık birbirimizden, unutmuştuk toplumsallığı. Sadece kendimiz vardık. Çünkü bize birer "birey" olduğumuz söylendi. Toplumumuzdan uzaklaştırıldık.

Yıllar yıllar öncesine dönelim. Zaman kavramımın kafamın içinden sökülmüş olması biraz acınası olsa da tarihsizce hatırladığım anıları, okuduğum kitaplardan derme çatma birkaç hikayeyi, gerçeği sizlere aktarmak isterim. Tarih söyleyemem; bazen adımı sorduklarında onu bile düşündüğüm oluyor. Teröristler katlediyordu masum insanlarımızı, askerlerimizi. Bazen "televizyonlar gerçek sayıları vermiyor" diyorduk. İsimler, sayılara döndü. Mahallemizden olurdu üzülürdük, şehrimizden olurdu üzülürdük, ülkemizden olurdu... Sayılar binleri, onbinleri buldu; geçti toplamda. Artık sadece yakınımız ölürse üzülüyorduk; DUYARSIZLAŞTIRILDIK. Bu vahşet doğu bölgesinde yaşandığı için adaletsizce bir kısım doğuda yaşayan masum insanı da düşman bildik. Sanki kıçımızda damga ile doğmuşçasına *peekay filminden alıntı* o şu ırktandır, bu ırktandır dedik. Türkiye ortadan ikiye bölündü desek yeridir. Eğitimi götüremediğimiz, yaşam şartlarını, beraber bir ülkede yaşamamıza rağmen örf-adetini bilmediğimiz, görmediğimiz insanları yargıladık saygısızca.

Yıllar yıllar öncesine dönelim. İnsanların inançlarına saldırdılar. Peygamber zamanından bu yanadır binbir fırka/mezhep çıkardılar. "O şunu şöyle yapardı, bu tesbihi ensesinden 100 kez çekerdi, diğeri orucu farklı tutardı" dediler. Biçtikleri buğdayı bilenler "bu iş böyle yapılır" dedi, ektiği patatesi kazıp çıkaran "hayır, bu böyledir" dedi. "İSLAM TEVHİD DİNİDİR." kavramını anlayan çok az kişiydi. Tevhid'i "birlemek", "birlenmek", "birlik olmak" olarak topluma empoze edemediler. "Ben şucuyum, buyucum." dediler. Anlamadılar, anlamayacaklar da; çünkü günümüz için konuşmak gerekirse çevrelerinde, örnek görecekleri insanlar pek azdı. Paylaşan, dinleyen, derdine derman arayan, mutluluğunu paylaşan, yanındakinin dar zamanında elini tutan, var zamanında "hamdolsun, biz bize yetiyoruz" diyen insanlar yoktu artık. "Meçhul gemi" misal. Şu devirde kim kendi karnını doyurmaya, cebini doldurmaya çalışmıyor ki? Camiler bile ya "ahiretimizi kurtaralım" diyen eski zamparalar ile, veyahut "iş bağlarız" diyen tacirlerle dolmuş. Kimsenin geçmişini, şimdiki samimiyetini yargılamak bize düşmese de yaptık bir hadsizlik :).

Şimdi kadınlarımız öldürülüyor. Haberi olmayanlar için, google amcaya "anıtsayaç" yazmanız yeterli. Peygamber gömülen kız çocuklarını toprak altından çıkarmayı yıllar öncesinde başarmıştı; omuzları üzerinde gezdirmişti Mekke sokaklarında. Atam seçme, seçilme hakkını vermişti. Cariyelikten, kumalıktan, hatta nüfus sayımlarında hayvanlar kadar değer görmeyen kadınlarımızı, geleceğimize yön vermeye davet etmişti. Ne oldu bilmiyorum, nüfusumuzda nasıl bir varlık ırkı yaratıldı bilmiyorum ama cahil olsanız dahi şu iki insanın, insanlara ne kadar değer verdiğini bilirsiniz. Aranızdan bu insanlar için anlatılan yaşantılarından, o dönemlerin şartlarını anlayamamış, kültürünü kavrayamamış, bilmez insanların, sadece birkaç kötü anısını alıp ortaya koyması her zaman zoruma gidecek.

Konunun özüne gelirsek umarım artık gözlerimizi biraz daha insanlığa açarız. Bizi bölmeye çalışıyorlar, bu bir gerçek. Kıt tarihimle, eksik bilgilerimle dahi olsa umarım bazı olguları keşfetmenize, araştırmanıza olanak sağlamışımdır. Sıradaki hedefleri aslen uzun süredir uğraştıkları -hatta gayet başarılı oldukları- cinsiyet ayrımcılığıydı. Bu ayrımcılığı güçlendirmek için kadınlarımızı daha da kışkırtacaklar. Ve onlara değer veren, seven tüm insanlar birbirine girecek. Bir sistem içerisindeki kargaşanın hesabını yalnızca kargaşaya sebebiyet veren insanlardan ve o sistemi yönetenlerden sorabiliriz. Ki sebebiyet veren insanlardan hesap sormamızı, sistem engelliyorsa hesap soracak çok da yer kalmıyor.