''kitaplar birikiyor, saçlarım uzuyor, her yerde gümbür gümbür bir telaş. gencim daha, dünyayı görmek istiyorum. öpüşmek ne güzel, düşünmek ne güzel. bir gün mutlaka yeneceğiz.''

her şey daha da anlamlanıyor, o tatlı telaşımın ardından kendimi bir şehirde buluyorum, sarılmak ne güzel.

birlikte mısralar düşünüyoruz, hiç hesapta yokken kalabalık caddelerde ellerini tutuyorum, birden onlarca fotoğrafta gülümsüyoruz, seni öpüyorum.

ayın son günleri, pencereden dışarıya bakıyoruz gözlerimi geceye iki kadeh şarapla kapatıyorum, güne sesinle uyanıyorum.

''sen nehirleri yataklarından ayırırdın da örterdin üstümü...''

böyle tanışıyoruz, sana hep gülümsüyorum.

tadına varıyorum, tenimde kendine bir yer yaratıyorsun, hem şuursuz hem de öyle farkındaydım ki her şeyin, sevmek ne güzel, sana armağan edebilecek daha kıymetli hiçbir şeyim yok.

haritada unutulmuş bir düşüşü işaretliyorum; birlikte hatırlayabileceğimiz bir sır, ifade edilmemiş ve bu yüzden kutsal kalan pek çok şey gibi; ifade edemediğim duyguların, sana hep nasıl ulaşırımlarım yanıtsız kalan tuzaklarına saplanmamaya çalışarak…

kırık sözlerin, ellerimi sıkı tut düşüyorumların ülkesinde sadece dört dakikalık bir mektup.

ellerim oyalansın, gözlerin oyalansın, dilinde yeşermeye canlı bir tat bıraksın diye,

''bir gün mutlaka yeneceğiz.''