İnsanın kendi hislerini besleme olayıdır aslında. Çünkü her daim yeni bir heyecan içerisine girmek isteriz. Bu heyecan ne kadar yüksekse gerçekleşmesini bir o kadar isteriz. Şehirleri geçiyorum, mimarı yapılardan cadde isimlerine kadar farklılıklar arıyoruz. Bu farklılıkları bulunca kendimizi özgür hissediyoruz. Bu özgürlük sınırlı kalır mı? Belki. Fakat sınırlı kalana kadar bu krediyi tüketeceğimizi bilmelisin. Tüketmekle yetinmeyebiliriz. Sanmıyorum. Bu yüzden kredi çekebiliriz. Kendimizi, hayat düzenimizi feda etmekten bahsediyorum.
(Aklın hemen ekonomiye gitmesin.)
Bir düzen içerisinde olduğumuzda gezmek istediğimiz yerler, sokaklar, yapıtlar arka planda kalıyor. Bu arka planda kalma meselesi kimseye çekici gelmiyor, kabul ediyorum. Bazen düzenimizi kışlıkların arasına kaldırıyoruz. Sırf gezebilmek için. Böylesine değer verdiğimiz bir aktivite aslında gezmek.
Aktivite mi? Vazgeçtim, bu aktivite değil, kesinlikle yaşam biçimi. Hayatta karşılaşacağımız her şeyin dönüm noktası. Ne kadar çok gezersen o kadar çok hissedersin diyorum ben. Sizi de çok tutmayacağım; dışarı çıkmak veya kahve içmek, en ufak ihtimalle evde uzanmak istiyorsunuz. Farkındayım. Bu sadece başlangıç, benimle gezeceksiniz. Her yazımda. Çokça hissedeceksiniz, bazen çocukça.
İmgeleyeceğiz gittiğimiz her yeri. Paylaşacağız kareleyeceğiz ama bazen de beğenmeyeceğiz, karalayacağız. Bunu inkar etmeyelim. Ama günün sonunda o tatlı yorgunluk ve o şehir havası. Sanırım son nokta bu olacak.
Yaşam biçimi, dediğim gibi. Duyunca bile hoş oluyor içimiz. Gezmek diyorum. Belki o şehirlerle, binalarla, manzaralarla sevişiriz.