Sokağa çıkıyorum, ellerimden odun kömürü kiri ile soyulmuş derilerim sarkıyor. Sonra sokak ortasından bir dolmuş kalkıyor cehennemin ta dibine.
Cepte sadece 2 lira 30 kuruş. Öğrenciyim diyorum. Öğrenmek istemiyorum n' oldu? Neden oldu öğrenmek istemiyorum. Birdenbire niye böyle oldu, nasıl oldu, ne buna neden oldu öğrenmek istemiyorum ama öğrenciyim. Evet öğrenciyim, hiç bilmek istemediğim şeylerle dolu heybem. Öğrendiklerimin kamburu altında ezilen bir öğrenciyim. Abi öğrenciyim!
Dolmuşçu abi dirsekleri soyulmuş deri ceketinin içinde gıcır gıcır ederek dönüyor omuzunun üstünden. Alıyor dolmuşa. Cehennemin dibine gidiyoruz sanırım. Ben, hepsinin sonunun aynı olduğunu öğrenene kadar gidiyoruz. Cehennemin dibine gidiyoruz. Ben, yaşlı bir adam, gıcır gıcır dolmuşçu. Daha yeni açılmış paketi dolmuşçu abinin. Ama hep dışarıdan ellemişler. Palaskasında umut tohumları taşıyor daha paketi açılmadan eskimiş gıcır gıcır dolmuşçu.
Dirsekleri soyulmuş iri kıyım deri ceketli dolmuşçu abi. Öğrenci değil o ama. Öğrenmiş hepsinin sonunda ne olduğunu. Cehennemin dibine günde 5 sefer düzenliyor. Şeytanlarla dost olmuş artık. Allah'ın belası kafede sonsuza kadar rezerve masası varmış. Zıkkım içiyorlar boyuna akşama kadar.
Akşam da yok ama. Olmuyor bir türlü akşam. Gitmiyor güneş tepemizden. Gıcır gıcır ama derisi soyulmuş deri ceketini de çıkarmıyor dolmuşçu abim.
Cehennem diyor, bilinenin aksine en soğuğudur. Bilmeyen sıcak zanneder, hepsinin sonunun aynı olduğunu bilmeyen...
Abi diyorum, cehennem neresidir? Hiç gitmedim. Bu ilk olacak hayırlısıyla.
O dakika, direksiyonu ormanlık alana kırıyor. Putları tek tek yıkar gibi ağaçları kökünden söke söke ilerliyoruz.
Dolmuşçu abi, "önce şu ağacın altında bileklerimi keseceğim. Sen de kendine yüksek bir taş al kendini asacaksın" diyor.
Tamam diyorum hemen. Tamam!
Gıcır abi bana bir görev verdi. Bana bir sorumluluk verdi. Ben ki bir kokuyu, kan dolu bir yağmur oluğunu ya da küçük çamurlu ayak izlerini takip eden bir köpeğim. Niye takip ettiğimi bilmem ama mutlaka takip ederim.
İşte bu ben, bir sorumluluk, bir görev karşısında koşulsuz şartsız tamam demekten başka ne yapabilir ki?
Gıcır abi ceketini muntazam bir biçimde çıkarıp ağaç dalına astığı vakit yaşlı amca dolmuştan inip yağlı bir urgan getirdi.
Sen ki daha hepsinin sonunun aynı olduğunu bile bilmeyen aptal genç; senin kafan kalındır, yağlı urganı al da geçir boynuna bakalım, dedi.
Gıcır abi o sırada evcil bir ayıyı seviyordu köşede. Yaşlı adam dolmuşun kırmızı Ankara pavyonları tarzı led ışıklarını sökerken ben de taşın üstüne çıktığım gibi bıraktım kendimi aşağı.
Boynum kırıldı, biraz titredim. Gözlerim hala görüyor ama aklım yok gibiydi. Çok içmiş ama uyumamış gibiydim.
Belirli belirsiz bir ateş gördüm. Gıcır abi ve yaşlı adam ateş başına oturmuş, Levent Yüksel'den Medcezir şarkısını söylüyorlardı.
Bu ne, dedim, gıcır abi nedir olayımız?
Bu, saba makamıdır aslanım, dedi. Sen bilmezsin. Dört katlı bir apartmanda öldüm ben. Helvam soğuk diye babam annemi dövdü cesedimin önünde.
Neyse, gün doğmak üzere, yola koyulmak lazım.
Tamam dedim abi. Ben sürerim. Siz biraz kederli gözüküyorsunuz.
Yok, sen burada kal. Burası cehennemin dibidir, dedi. Ben daha arabayı durağa teslim edeceğim. Biraz çiğ sucuk kemirip, duraktan hayırsız gençlerle bir iki duble bir şey içip, eve dönüp karımın yanına yatacağım. Benim yolum da cehennemin dibidir aslında ama hepsinin sonunun aynı olduğunu bilenlerin cehenneminin dibi...
Ben orada kaldım. Bir açıklama bekledim. Boynum kırık, gözlerim zar zor görüyor ve sönmek üzere olan bir ateş yanıyor. Bir açıklama bekledim. Öğrenciyim abi ben!
O sırada sarhoş bir sincap gelip çeneme tutundu. Parmak uçlarını hafiften ıslatıp gözlerime sürdü. Gözlerim tamamıyla açıldı. Kendini Tanrı diye tanıttı ama pek ihtimal vermedim tabii.
İşte cehennemin dibi budur evladım, dedi.
Cehennemin dibi nedir Tanrım, dedim.
Öğrenciyim ben bilmiyorum Tanrım, dedim. Öğretsin diye yalvardım.
Sonra boynumdaki ilmiği çözdü. Yere düştüm ve öldüm.
Yeniden doğduğumda bir dolmuşun içindeydim. Yırtık parkalı, hareket ettikçe haşır huşur ses çıkaran bir dolmuşçu abi ve genç bir kız vardı. Ormana doğru gidiyorduk.
El ve ayak bileklerimden bağlanmış kurbanlık koyun gibi yatıyordum en arka beşli koltukta.
Sonra dolmuşa genç bir adam bindi.
Abi öğrenciyim, 2 lira 30 kuruşum var, dedi. Annem dedi, 30 yıl çalıştı devlet babaya ama elde var sıfır. N' apalım abi nasıl çözelim bu işi? 2 lira 30 kuruş var. 20 lira için kırmazsın beni dimi?
O vakit parkalı dolmuşçu kendi boynunu kırdı.
Genç adam beni gördü. Kedi gibi ciyaklıyordum, ellerim bağlı.
Aaaa dedi, ne kadar marjinal bir tayfayız. Bakın şimdi bir planım var. Aklınızı şu kutuya koyarsanız sizi alır rakı ciğere götürürüm.
Sonra ben götümden konuşmaya başladım.
Senin daha 20 kuruşun yok. Rakı ciğer nedir aslanım? Ben de bu devlete Allah'ın her günü sövdüm. Bak şimdi annenin 30 yıllık boş elini öptürme bana. Tepemin tasını attırma.
O sırada canım yanmaya başladı. Dolmuşa binen genç adam yorgun ciğerimi sökmeye başlamıştı. Sanki üstümden bir yük kalkar gibi oldu. Sonra iki katıyla geri çöktü tabii.
Abi, parkalı abinin zuladan çeyrek litre çıktı. Senin ciğeri de pay ettik mi buluruz be kafayı, ne dersin, dedi.
Çiftleşme dansı yapan guguk kuşu gibi salladım kafamı.
Genç adam, sizi en usta ciğerciye götüreceğim, dedi.
Parkalı abi uyandı o sırada, içim geçmiş gençler kusura bakmayın, dedi. İçimden geçtiler boynumu kırınca.
Nasıl, diye yükseldim arka koltuktan. Yirmi tane bebek aynı anda ağlıyordu sanki ben konuşurken.
Oğlum dedi; bilmiyor musun, sen salak mısın? İntihar bekçisi var yukarıda. Kendi boynunu kırarsan yarım saat cezalı alanda beklersin. Ben de o sırada bizim gıcır abiyle zıkkım içtim Allah'ın belası kafede.
Heee dedim, tamam o zaman. Gıcır abi kimdir onu bile sormadım. O halde sür şu adamın dediği usta ciğerciye.
Yolda tangır tungur gidiyorduk. Genç kız hiç konuşmuyordu. Sürekli tuzlu limon yiyip parmak uçlarını yalıyordu.
Sonra ormanda küçük bir kamp ateşinin başına geldik.
Usta ciğerci çığlıklar atarak ormanın içinden geldi. Arkamda bir yere kondu. Ben o sırada ateşi tekrar canlandırmaya çalışıyordum.
Ellerim odun kömürü olmuştu. Derilerim soyuluyor, bileklerimden sarkıyordu.
Arkamı dönmemle sarhoş sincabı görmem bir oldu.
Ulan Tanrım ne oluyor ya, dedim.
Parmağını dudağına götürüp susmamı söyledi.
Sonra başımı okşadı.
Bir anda öldüm.
Sokağın ortasında uyandım.
Cepte 2 lira 30 kuruş.
Karşıdan bir dolmuş kalkıyordu. Cehennemin dibine gidiyor...