Uyandığımızda aklımızda sonsuzluk yerine sadece arzular varsa güne mutlu devam ederiz. Gündüzdeki kalabalık bir sorgu nesnesi yerine hipodroma dönüşür, bize kalan tek şey de koşuyu kazanacak atı veya atları aramaya çalışmak ya da elimizde bulunan atı geliştirmektir. Bazı günler insan öyle bir soru sorar ki kendine yataktan kalkmayı bırakın, gözlerini açmak istemez; soru bir aşka dönüşür cevabını bulmasa da olur. Gün uzadıkça aşk nefrete nefret suçlamaya suçlama işkenceye işkence ölüme ölüm de hiçliği düşünmeye götürür insanı ki hiçlik bilinç olduğu sürece yoktur. Ve seçeneksiz kalırız, yanımızda sadece uzun bakışlarımız ve zor nefeslerimiz durur. Okumak isteriz, ki bu bize normal olduğumuzu hissettirir. Tek başınalığımızı kalabalıklar yerine kelimelerle kavuştururuz. Gidecek hiçbir yerimiz yok, içimizden başka. 

Dışarıya bakıyorum, Tanrının varlığından değil yokluğundan korkuyorum; gökyüzü canlı, ağaçlar, yollar dünya canlı. Hep istiyordum hiç sormuyordum. Gündelik hayatta yıldızlarda gördüğüm mucize yok, bulutların şekillerinde görünen sanat bankaya koştururken ki hızımızda yok. Hep bir yüksek ses ama tanımsız. Yazmak faydalı. Okumak Tanrısal. Düşünce seçmiyorum. 

Bu gün hiç karar vermedim. Bu gün bir döngüde olduğumu kabul ettim, çünkü sadece düşünürken gerçeğim, gün içinde kalabalıkların ortasındaki hareket ve konuşmalar sahte. Bu gün sabahın ilk anında gökyüzü şeker pembesiydi ve bir bulut seçtim yarın değişecek nasılsa.