Gidememek                    

‘‘Uzun zaman oldu, eski dostum.’’

‘‘Evet, değişmişsin. Son görüşmemizin üzerinden kaç yıl geçti?’’

‘‘Sanırım dört. Hayır, beş sene olmalı. Zaman gerçekten de su gibi akıp gidiyor.’’

‘‘Doğru diyorsun.’’

‘‘Anlaşılan hala buradasın. Kendini ait hissetmediğin bu şehirde, aynı evde babanın yanındasın. Seni anlayamıyorum.’’

‘‘Babamla yaşamayı sürdürdüğüm fikrine kapılma sebebin nedir? Söyle bana, anlayamadığın  şey ne? Söyle ki bilinmezlikleri ortadan kaldıralım.’’

‘‘Gözlerin kendini ele veriyor. Neden gitmedin ve neden gitmiyorsun?’’

‘‘Nereye gitmeliyim?’’

‘‘Uzaklara. Neresi olduğunun önemi yok. Burada bulmayı umduğun şey ne? Babanın yanı başında kalacağını asla düşünmemiştim. Yanılmışım. Seni sandığım kadar iyi tanımıyormuşum. Son beş senede birbirimizden koptuğumuzu biliyorum. Bunun sorumlusu da benim. Dostluğumuz için daha çok çabalamalıydım. Aramalarına dönmeliydim. Seni unutmamalıydım. Ne olursa olsun bahanelerin değeri yoktur.’’

‘‘Merak etme. Hayat kin gütmek için çok kısa. Açıkçası bir süre senden nefret ettim. Ölüme kadar süreceğini düşündüğüm dostluğumuzun zincirlerinin böylesine zayıf olduğuna inanmak istemedim. Belki de senin de gidişini kendime yediremedim. Lafı dolandırmayacağım. Zor günümde yanımda olmana ihtiyacım vardı, lakin sen hayatına devam ettin. Başka bir ülkeye taşındın. Sevdiğin kadınla evlendin ve çocukların oldu. Kurmuş olduğun hayata ve ailene odaklanmanı anlayabiliyorum. Sana karşı hissettiğim yoğun öfke zamanla dindi. Her şeye rağmen yüzünü gördüğüm an mutlu oldum. Buraya birkaç günlüğüne geldiğini duymuştum. Beni görmeye gelip gelmeyeceğinden emin değildim. Geldiğin için teşekkür ederim.’’

‘‘Benim aksime değişmemişsin. Ben yetişkin görünen küçük bir çocuktum. Sen ise her daim olgundun. Çocukken bile adamdın aslında. Konuşacağımız çok şey var. Kardeşin nasıl? Ayşe teyze nerede onu da görmek isterim. Hem geçmişi de yad ederiz.’’

‘‘Maalesef annemi görmen pek mümkün değil. Annem öldü. Kardeşimin nerede olduğunu bilmiyorum. 3 sene önce evi terk etti.’’

‘‘Ayşe teyzem ya… Ne desem inan bilemiyorum.’’

‘‘Kelimeler güçlüdür ve insanın ruhuna etki eder ancak bazı durumlar karşısında dudaktan dökülen özenle seçilmiş kelimeler dahi işe yaramaz. O yüzden endişe etme. Hiçbir şey demene gerek yok.’’

‘‘Peki nasıl oldu? Kardeşinle de bir daha görüşmedin mi? Aranız çok iyiydi. Nerede olduğunu  gerçekten bilmiyor musun?’’

‘‘Annem kansere yenik düştü. Gözümün önünde her geçen gün eridi. Yorgun düşen bedeni daha fazla dayanamadı. Dinlenmek istedi ve gözlerini uyanmamak üzere kapadı. Yaşadıklarımı anlatarak canını sıkmak istemiyorum. Kardeşimin gittiğini bilmen yeterli olacaktır.’’

‘‘Olmaz öyle. Kesinlikle yeterli değil. Hikayeni sonuna kadar dinlemek istiyorum. Ayrıca sorumun cevabını da henüz alabilmiş değilim.’’

‘‘Tamam, öyleyse anlatalım bakalım. Baba sevgisi görmediğimiz için ikimizde anneme düşkündük. Şu an düşünüyorum da sevgi açlığını gidermeye çalışan iki zavallıydık. Annemin kanser olduğunu öğrendiğimiz gün hayatımız değişti. Sanırım annemizin ölebileceği gerçeğini aklımıza hiç getirmemiştik. Bizi asla bırakmayacak ve sanki sonsuza dek yaşayacaktı. Ne zaman bir yere gidecek olsam beni arayacak ve vardın mı oğlum diye soracaktı. Hayat tatsız sürprizlerle doluydu. Kötü haber kapımızı ansızın çalmıştı. Haberi aldığımız an annemin kurtulacağına inanacak zamanımız dahi yoktu. Geç kalmıştık. Kanser vücudunu ele geçirmişti bile. Üçüncü evredeydi. Erken teşhis konulabilse belki de şu an beraber oturmuş geçmişi yad ediyorduk. Her şeye rağmen pes etmemeyi tercih ettik ve daha fazla zaman kaybetmeden tedavisine başladık. Kardeşimle babamın arasının iyiden iyiye açılması babamın tedavi giderlerinde yardımcı olmayacağını söylemesiyle başladı. Tedavi masraflarının hepsini biriktirdiğim parayı kullanarak karşıladım. Akşama kadar çalışıyor ve ardından annemle ilgileniyordum. Aynı zaman büyük kardeş olarak abilik görevimi de yerine getirmeye çalışıyordum. İnce detaylara girmeyeceğim. Elimizden geleni yapmamıza rağmen annem iyileşemedi. Bu zorlu süreçte baba oğul olarak yakınlaşmamız gerekirken daha da uzaklaştık. Beslediği yoğun nefret yüzünden kardeşime kızmıyorum. Onu haklı da buluyorum. Hastanede acı içinde kıvranan eşinin ziyaretine gelmeyen, karısının yanında olmak varken kahvehanelerde ve barlarda sürten babasından nefret etmesi anormal bir durum değil. Kardeşimin arkasına bir daha dönmemek üzere ayrılışı cenaze ziyaretinin bittiği ilk günde yaşanan olay yüzünden gerçekleşti. Misafirlerle geçen üç günün ardından evde yapayalnız kalmıştık. Ben odamda uzanıyordum. Tek isteğim sessizlikti. İnsan bazen kendiyle yalnız kalmalıydı. Uykusuz geçen günlerin ardından uykuya dalmak üzereydim ki bağrışmalar duymaya başladım. Kendime gelip kapımı açtığımda babamın kardeşime söylediği acımasız cümleyi işittim:

‘‘Umarım en kısa zamanda annen gibi sen de ölürsün de rahatlarım.’’

Sadece birkaç gün önce annesini kaybetmiş olan çocuğa söylediği buydu. İşte o an babamı öldürme isteğiyle doldum. Gözüm dönmüştü bir kere. Geri dönüş yoktu. Beni ne durdurabilirdi ki? Kardeşim başı eğik vaziyette yanımdan geçiverdi. Odasına çekilmesini bekledim. Yapacaklarıma şahit olmamalıydı. Abisinin babasını öldürdüğü ana şahit olmasına izin veremezdim. Hiçbir şey olmamış gibi mutfağa gittim. Kesici görünen en büyük bıçağı elime aldım. Babamın yanına gidecek, gözlerinin içine bakacak ve soğukkanlılıkla onu öldürecektim. Yavaş adımlarla oturduğu odaya doğru adımlarımı atmaya başladım. Avını yakalamaya çalışan avcı gibi sessizdi adımlarım. Onu gördüğüm an donakaldım. Görmeyi asla beklemediğim bir manzarayla karşılaştım. Babam ağlıyordu. Annesiz kalmış küçük oğluna söylediği söz onun canını daha çok acıtmış olmalıydı. Onu öyle gördüğüm an belki de annemin dediklerine inanmalıyım diye düşündüm.’’

‘‘Annenin dedikleri mi? Neden bahsediyorsun?’’

‘‘Annem ölmeden birkaç gün önce zorlanarak da olsa benimle konuştu. Öleceğini içten içe biliyor olmalıydı ki dile getirmese dahi son sözleri olduğunu ikimizde anlamıştık. Babamın gizlice ara sıra hastaneye ziyaretine geldiğini söyledi. Kocasının sevgisini göstermeyi bilmeyen acınası biri olduğunu ancak her şeye rağmen oğullarını çok sevdiğini bunu asla unutmamam gerektiğini tüm gücüyle vurguladı. Babandan hemen vazgeçme. Ona inan. Değişecektir. Yalan söylemeyeceğim. Anneme anlam verememiştim. Kendimi bildiğim bileli annemi üzüyordu. Sonu gelmeyen aşağılamalarıyla ve küfürleriyle hayatını mahvetmişti. Annemi kanser eden şey aslında babamdı. O zaman nasıl hala onu savunabiliyordu? Acı içindeyken dahi ailenin dağılmaması için çabalıyordu. Mutsuz aileyi bir arada tutmanın amacı neydi ki? Babamı öylesine çaresiz görünce annemin dediklerine inanmak istedim. Olayın ardından kardeşimle konuştum ve annemin babamla ilgili son sözlerini onla paylaştım. Onun da benim gibi pes etmeyeceğini düşünüyordum ki sadece bir gün sonra evi terk etmesiyle sarsıldım. Şirket izin vermesine rağmen para ihtiyacından zaman kaybetmeden işe geri dönmüştüm. İşte olduğum sırada eşyalarını hazırlamış. Eve geldiğimde çoktan gitmişti bile. Yatağının üzerine bıraktığı notla bana veda etmişti.’’

‘‘Notta ne yazıyordu?’’

‘‘Beni sevdiğini, abi olarak elimden geleni yaptığımı bildiğini lakin peşinden gelmemem gerektiği yazıyordu. Gitmek istiyordu ve gitti. Yeni bir sayfa açma umuduyla bu yola başvurdu. Notun sonunda kalmam için hiçbir sebebimin olmadığını benim de gitmem gerektiğini yazmıştı.’’

‘‘Ve hala buradasın.’’

‘‘Hala buradayım.’’

‘‘Gitmen için bütün sebepler varken neden gitmiyorsun? Bu kadar ısrarcı olman garip. Annenin başına gelenleri ve kardeşinin ayrılışını bilmememe rağmen burada kalmaman gerektiğini düşünüyordum. Şimdi ise delice davrandığına inanıyorum. Harika bir potansiyelin vardı ki hala oldukça iyi olduğuna eminim. Benim yerime yurtdışına çalışmaya giden sen olmalıydın. Şu an bile çok geç değil. Mühendis olarak başka bir şehirde ya da uzaklarda güzel fırsatlar bulabilirsin. Yaşadığın şey hayat değil. Sanki zaman senin için yıllar önce durmuş ve aynı günde hapsolmuşsun gibi. Gitmeyerek kendi hayatını çürüttüğünü düşünmüyor musun? Farkında değil misin tek bir hayatın var. Bunca zamandır seni burada tutan şeyin annen ve kardeşin olduğundan emindim. Onlara göz kulak olmalıydın. Baban yapmadığı için bu görevi sen üstlenmiştin ancak annen öldü. Kardeşini ise 3 senedir görmüyorsun. Kim bilir şimdi kimle ve ne yapıyor. Seni ve geçmişini terk etmiş. Asla dönmeyecek. Yakında kardeşinin sesini ve nasıl göründüğünü dahi unutacaksın. Sadece anılar kalacak. Gerçekten de mantıksız geliyor. Niye hala buradasın? Israrcı olman manasız. Kime ve neye karşı aidiyet besliyorsun?’’

‘‘Sanırım aidiyet gitmek isteyip de gidememektir. Belki de annenin son sözlerine inanmaktır. Babanın değişeceğini, kardeşinin geri döneceğini ummaktır.’’

‘‘Peki ne yapacaksın?’’

‘‘Bekleyeceğim…’’