Osmanlı Türkçesi

Hevâ-yı 'ışka uyub kûy-ı yâredek gideriz
Nesîm-i subha refîkiz bahâradek gideriz

Pelâspâre-yi rindî bedûş kâse bekef
Zekât-ı mey verilir bir diyâradek gideriz

Verüb tezezzül-i Mansûr'u sâk-ı 'arşa tamâm
Hüdâ Hüdâ diyerek pây-i dâredek gideriz

Ederse kand-i lebin hâtır-ı mezâka hutûr
Diyâr-ı Mısr'a değil Kardehâr'edek gideriz

Tarîk-i fâkada hemkefş olub Senâî'ye
Cenâb-i Külhanî-yi Lay-hâr'edek gideriz

Felek girerse kef-i Nâilî'ye dâmânın
Seninle mahkeme-yi Kirdgâredek gideriz

Türkiye Türkçesi

Aşk havasına uyup sevgilinin mahallesine kadar gideriz. Biz sabah rüzgarının dostuyuz, bahara kadar gideriz.

Rintlik çulu omuzda ve kasesi elde olarak şarabın zekâtının verildiği bir ülkeye kadar gideriz.

Hallacı Mansûr'un asılmasına benzer bir sarsıntıyla "Allah Allah" diyerek darağacına kadar gideriz.

Dudağının tadı aklımıza gelirse bırak Mısır'ı Kandehar'a kadar gideriz.

Fakirliğin yokluk yolunda Senâî'ye ayakdaş (yoldaş) olup Külhan Lahyar'ın huzuruna kadar gideriz.

Ey felek! Eteğin Nâilî'nin eline bir geçerse seninle Allah'ın mahkemesine (mahşer gününe) kadar gideriz.