büyük bir gürültü koptu. etraf, bir anlığına sessizliğini konuşturdu. kulak çınlamaları başlayıverdi, sessizliğin yarattığı hoyratlıkla... donmuş bakışlarla seyrim içinde gözüme takılan yalnızlığın esaretiyle çerçevesiz, kırık bir ayna... daha doğrusu, kendinden geçmiş aynanın vermiş olduğu görüntüydü hissizleştiren. buruşmuş ellerimi, ondan farksız yüzüme dokundurdum. çöküntünün vermiş olduğu acımasızlık, elmacık kemiklerimin belirginliğine eşlik ediyordu. göz altlarımdaki çukurların morluğu, adeta ''ben buradayım'' denecek türdendi. yüzümdeki çizgiler acıtıyor gibiydi dokununca... bir an zihnimde parlayan bir cahit sıtkı tarancı şiiri: "benim mi Allah'ım bu çizgili yüz?" deyiveriyordu. sahi, benim miydi bu yüz, bu beden? peki ya kamburlaşan vücudum... bütün bir yaşanmışlığın yorgunluğu çökmüş gibiydi. neler oluyordu? koca bir girdabın gelgitinden düşmüş gibiydim. ne ben aittim buraya ne de bu beden bana aitti.


koca bir oda ve onun yıkıklığına eşlik eden kırık bir ayna... duvarlardaki yankılar daha da çöküntüye uğratıyor, bir anlık yok olma korkusu içimi sarıp sarmalıyordu. suretim saniyeler içerisinde değişiyor, kendimi tanıyamıyordum. yavaşça bedenim yaklaşıyordu yalnızlığın esaretiyle buluşan aynaya... buruşmuş ellerimi, yüzüme siper ediyordum ki; tek hatırladığım buydu ve yine şiddetli bi' gürültü daha... cam kırıklarının batmış olacağı düşüncesiyle canım acımıştı. usulca gözlerimi açtım -uzuvlarımın hâlâ yıkık bir halde olduğu korkusuyla-. gözümü açmış mıydım yoksa hâlâ yumulu muydu? neden etraf karanlıktı? kör müydüm? ama görebiliyordum. içimdeki hain korkunun sebebini elimi dar kesitli yere dokundurunca anladım. etrafın sessizliği, içimdeki hain korkuyu daha da telaşlandırıyordu. ellerimi tekrar yüzüme dokundurdum, hâlâ buruşmuş tenimin hoyratlığı duruyordu. benim ne işim vardı burada? ölmüş müydüm yoksa?


tabutun soğukluğu yüreğimdeki koru dindiremiyordu. ölmek... ne ara bu kadar yakınımdaydı? bu dar kesitli alan önceki ortamı fazlasıyla aratıyordu. daha yaşanılacak çok anım, biriktirecek umutlarım yok muydu? nefes alıyordum ama bu ortam nefes almayı unutturuyordu bana. ölüm korkusu, nefesimde yankılanacak kadar yakın olmamalıydı. peki. üçe kadar sayacaktım, sonra normal hayatıma, buruşuk tenimden ve buradan uzak bir halde devam edecektim. gözlerimi kapatıp derin bir nefes aldım. bir... iki... üç...

tamam. şimdi gözlerimi açtığımda her şey normal olacaktı. yumulu gözlerimi açtım, içimdeki korkuyla...


nefesimde yankılanan ölüm korkusu daha da yakıp kavurdu beni. her şey aynıydı. bağırsam duyulur muydum? ya da yardım edenim...

sesim içime kapanmıştı. duyuramıyordum! körelen bir bedenim vardı ve ben sadece iç sesimi konuşturabiliyordum. usulca soluma akan nemli gözyaşlarımın serzenişini hissettim. ve...