Neredeyim, kimleyim bilinmez. Ruhumun derinliklerinde ben,ben miyim gerçekten? Kendimle ilgili unuttuklarım tabiki bir avuç dolusu bildiklerimden fazla. Feragat etmeliyim, kimden, kendimden mi? Ben ben eder miyim de kendimden feragat etmeyeyim? Bir başkası daha iyi yansıtabilir mi beni baktığım aynadan, yoksa kendime sona ulaşamayacak kurtuluşlar mı aramaktayım? Sen, sen bana bakınca ne görüyorsun gerçekten? Nasıl benden fazlasını görebilir ki dışarıdan bir göz, ben bu kadar mı yabancıyım kendi benliğime? Neyin gerçek ki sen bileceksin hem ben bir belirsizlikler bütünüyken? Ağlama, ağlama akma gözyaşlarım! Ağlanacak bir durum yok, bunların hepsi ruhumuzun inceliklerinin dolanarak büyüttüğü bir kör düğüm aslında; en çözülemez yeri bile beni ben yapmaz mı ya da...yoksa kendımı mı avutuyorum kendime karşı? Karışma, ben bana karışma! Zaten başkası nereden başlayacağını bilemez, dışarıdan bir göz için ne silik bir benlik ne görünmez bir ruh! Daha rahat eder miydim, evet söyle sen söyle! Soğuk toprak çözer miydi girdaplarımı ya da tutabilir miydi çağlayıp taşan dertlerimi? Bugün, bugünü yaşamalı mıyım yarın için eğer yarının bugünden farkı yoksa? Sevmeye çalışmalı mıyım kendimi, kendi kendime görünmez kelepçelere mahkum ettiysem beni?

Kendim kendimi anlıyor mu yazdıklarımda yoksa koca bir yığın saçmalık okuyup geçiyor mu? Yazılarım cidden ben mi yoksa ruhum olmayan düğümlere mi gebe? Ne için bu kimin için, sen mi yoksa sonunda benliğime bir şans verdim mi? Sarsıntılarım beni durduracak mı yoksa bu sarsılışlarımı özümsedim mi? Soruları cevaplamadan sormak nece mantıklı, yoksa sorması yeter mi? Bir gün birini cevaplasam zafer mi yoksa denemeye bile değmem mi?