Müziğin derinliklerinde kaybolmuş bir adamın, notaların arasında kaybolan öfkesi, sessizliği parçalayan çığlık gibi yankılanır...


Gitarı, onun duygularının bir uzantısıydı; her akor, içinde biriktirdiği kırık dökük anılarına şahitlik ediyordu. Bir gün, o mücadele dolu hislerini ifade etmek için gitarına vurdu, ancak bu vuruşlar zamanla bir öfke fırtınasına dönüştü.


Tel tel ayrılan teller, bir zamanlar melodileri dans ettiren ellerin şiddetini gösteriyordu. Ahşap gövde, hislerin yükünü taşıyamayacak kadar zayıf kalmıştı. O an, oda boşaldı ancak öfke dolu bir enerjiyle dolup taştı. Gitar parçalandı, ancak içsel fırtına henüz dinmemişti.


Bu eylem, sessiz bir çığlık gibiydi; duvarlarda yankılanan notalar, içsel çatışmanın görünmez partitürleriydi. O an, sadece bir enstrümanın değil, bir adamın da parçalandığı andı. Gitar parçalandı, ama öfke hala oradaydı, şimdi sadece başka bir formda varoluşunu sürdürüyordu.


Belki de bu, müziğin derinliklerinde kaybolanların dile getiremediği duyguların sembolüydü. Öfke, bazen sessizlik içinde en gürültülü şekilde ifade edilir; gitarın parçalanışı, sözcüklerin yetmediği anların bir çıkış noktasıydı.