Gitarın her telinden yükselen nağmeler sadece melodi değil, bir adamın kalbinin derinliklerinden yankılanan çaresizliği de taşıyordu. Parmaklar, tellere dokundukça geçmişin yaralı hatıralarını birer birer sergiliyordu.


Bu enstrüman, ahengiyle duyguların en kuytulu köşelerinden çıkıp dinleyeni sarhoş eden bir hikaye anlatıcısı gibiydi. Her vuruş, bir acının notaya dönüşü; her akor, sevginin ve kaybın dokunduğu bir yüzü temsil ediyordu.


Gitarın perdeleri arasında kaybolan parmaklar, adeta bir adamın ruhunu çalan bir hırsızdı. Her tellenmiş notada yaşanmışlıkların izleri silinmezdi. İçsel bir fırtına gibi, gitarın sesi ruhu sarsarak çalanın derinliklerinden çıkıp dökülen duygularını dile getiriyordu.


Ve o melodiler sadece kulakları değil, kalpleri de çalıyordu. Gitarın tınılarıyla bütünleşen duygu dolu sözler, adeta bir aşkın, bir hüsranın, bir özlemin resmini çiziyordu. Gitar sadece bir enstrüman değil, duyguların en çıplak halini sunan bir sanat eseriydi.