Neden gidemiyoruz?
Çünkü bizi gidemeyeceğimize inandırdılar.Ciddi bir gitmenin mümkün olmayacağını ve küçük küçük gitmelerin bile ciddi sorunlara yol açacağına inanmamızı istiyorlar. Ve bunu beceriyorlar da.
Rutine ve monotonluğa mecbur muyuz? Neden her gün aynı saatte uyanmamız gerekiyor?
Hiçbir işine yaramayacak şeyleri üretmekle, çoğaltmakla ya da pazarlamakla geçen ömürlerin sonunda salt pişmanlıkla ölüyor insanoğlu. Bunun farkına vardığında ise çok geç oluyor. Gidecek gücün varken cesaretini kıracak görevlendirmelere tâbi tutuyorlar.Gidecek cesareti bulduğunda ise gücün olmuyor. Öyle hissetmen için ellerinden geleni yapıyorlar. Dahil olduğun sistemin genel işleyişi dışında bir hamle yaparsan, düzenin bozulur, rahat edemezsin. Bu çark böyle gelmiş, böyle işlemek zorunda. Bunu dayatıyorlar. Başka bir yaşamın, başka türlü bir eskimenin mümkün olmayacağını ezberletiyorlar, özellikle öğrencilik yıllarında.
-Eskimek, onların yaşamak dedikleri-
Kariyer planlamaları, sınavlar, sınavlar, sınavlar. mezuniyetler, sonra tekrar sınavlar. tekrar mezuniyetler, atamalar, maaş arttırımları, toplum saygınlığı. Bütün bu virgül aralarında ise bol bol stres, bol bol mesai, bol bol bağımlı yaşam. Ki bu bahsettiğim onların sunduğu yaşamların neredeyse en iyisi.
Özgürlük kavramı, onlar için; işten eve dönerken, her gün yürüdüğün yollarda ıslık çalma hürriyeti. Yaptığın, yapacağın ve yapman gereken her şey onlara ait, onların sorunu. Ama ıslık çalacak keyfin olmaması senin problemin.
Suçlu onlar da değil aslında, onlara da böyle olmanın eğitimi verildi. Çoğu insan yolculuğunu olmaktan korktuğu yerde tamamlıyor. Örneğin, ortalama bir ofis insanını ele alalım. Sıradan bir personelken müdürünün sergilemesinden yakındığı bütün davranışları, yıllar sonra, müdürlük yaptığı kurumlarda kendisi sergiliyor. Şikayet ettiği ne varsa alışkanlığı oluyor. Bunun için yalnızca biraz zaman ve hükmetme gücü gerekli. Sistemin gediklileri tarafından ezildiği için, artık erk olmaya ihtiyaç duyuyor ve bu mertebenin getirdiği güce dayanarak, gediklilerin yaptığı ne varsa aynısını uyguluyor, uygulatıyor. Çünkü bu düzende kalıcı olmak düzene benzemeyi gerektirir. İşler böyle yürüyor. Zulüm arttıkça zalimlik çoğalıyor. Yani gücü yeten yetene. Dünün mazlumları, bugünün azılı zalimleri...
Biliyorum bana katılıyorsun. Söylediklerimi haklı buluyorsun.
E o zaman gidelim buradan. Neden gidemiyoruz ki? Bizi tutan ne var? Onların dayattıklarını neden yapmak zorundayız? Bir etrafına baksana, burada işler iyi insanların istediği gibi yürümüyor.
Her gün gördüğün bu suratlar sana benziyor mu? En yakınların, dostların, arkadaşların, sevgilin. Ne uğruna yaşıyorlar? Soruyor musun hiç? Onları geçtim, kendine soruyor musun? En son ne zaman kendinle sohbet ettin? Delilik miymiş bu, psikoloğun öyle mi diyor? Siktiriniz gidiniz lütfen, deseydin. Aylak aylak dolaştığın bir günde, karşına çıkan sokak köpeklerini, kuşları, ağaçları kendine hayatındaki bütün insanlardan yakın hissettiğin anlar olmuyor mu senin de?
İyilik kavramını bile televizyonlardan seyrediyor, öğreniyoruz. Kamera hangi açıdan çekmek isterse, o açıdan gördüğümüz olayları, iyi-kötü diye adlandırıyoruz. Kiminin elindeki çiçek silah oluyor, kiminin elindeki bomba papatya demeti. Her şey biraz ters açı, biraz dublaj.
Neyse işte, gidelim buralardan. Bütün mağlubiyetlerimizi, kayıplarımızı, yıkılan umutlarımızı, kırılan kalplerimizi, gerçekleşemeyen hayallerimizi de yanımıza alıp gidelim. Bir yere ulaşmak için de gitmeyelim üstelik. O yolculuğun kendisi için gidelim. Varmak, tamamlamak demektir, bitirmek demektir. Bitirmek ise, bir şeylerin sonlanması... Hayatı boyunca bir şeyi aradığını düşün ve sonunda kavuştuğunu. Bir süre o şeye sahip olmanın verdiği mutlulukla geçecek, sonra tekrar yola çıkmak isteyeceksin. Ama bir bakacaksın ki, artık yaşamak için bir amacın kalmamış. ulaşmışsın artık aradığına. Yıllardır hayatının neredeyse tamamı olan o arayış artık yok. Ne büyük bir boşluk.
Biten şeyler beni mutlu etmiyor, içeriği hiç önemli değil.
Bu okuduğunuz satırlar bir ''yola çıkmak, gitmek'' manifestosudur.Herhangi bir yere, herhangi bir yerden. Terk ettiğiniz bir insan da olabilir, bir şehir de, bir yaşam da. Yeter ki onurlu bir yola çıkış olsun. Varacağınız yer hiç önemli değil.
Böyle durumlarda varmak, ölümle eşdeğer. Yola çıkın.
Ama evden işe gider gibi değil. İşlerin en yoğun olduğu zamanda, ceketinizi alıp istifanızı vermek gibi. Rahmetli yakınınızın teneşirdeki görüntüsü gibi. Fırtınadan sonra devrilen bir ağaç gibi.
Aynı fikirdeysek, aynı kişiyiz.
Gidelim...
10.05.2016
(Not: O dönemler gidebiliyorduk. Şimdi karantinanın geçmesini bekleyeceğiz.)