Kapıyı çalmadan girdim eve “Yavuz abi” dedim

“Ben geldim” bildiğim kadarıyla gündemi

Geç kalmışlığımı, hayatımı, ayak uyduramazlığımı da getirdim

Üstün açılmıştı, teninin soğuk yanını ısıtıp ağlamak geldi

Hamza abi de geldi

Bir uğradı atmosferi beğenmeyip gitti

Bir yanım içerlendi aklım yerinde değil ama bu muhitten tut da

Patikaya kadar onu izledim


Yavuz abi sen nereye gittin?


Bu bedene geldim

Tanıdım / yerleştim / göğüs kafesimden

Sürekli ağrıyan omuriliğime kadar sahiplendim

Saçlarımın beyazlamasına, uzayıp kısalan tırnaklarıma

Ama sesini duyur bana, bana söyle

Bu muammayı nasıl kılıfa sokabilirim


Yurdun olmaya çalıştığım odanda

120 metrekare evine yaşamımı sığdırdım

Sıkıştırdım Yavuz abi biliyorsun gidemiyorum

Bulamıyorum yolu şu uslanmaz zamandan sıyırıp kendimi

Varamıyorum karşıya her güne çıkartıp kendimi.

Çıkartıp kendimi…

Ben hiçbir şey bilmiyorum zihin haritam sendin


Yavuz abi sen nereye gittin?


Yetemedi zaman sorulara yanıt olmaya

Vaktinden sonra gelen ağrım yaşama karıştı

Ben sokmadım ama ben doldurdum içini, ben seçtim

Seçilmek istedim

Yoğun kümülatif acı dağılmıyor zamana

Üzerime yığılıyor


Mirasın cüzdanımın boşluğundan anlaşılır

Ona, sana konuştuklarımı yerleştirdim

Ağrı gelmeden evvel eza yerini yer etti göğsümde

Bu yolların nereye çıktığını söylemiştin

Toplumca basiretim bağlandı dedim


Yavuz abi sen nereye gittin?


En son 2 gün önce yemek yedim

Tabağın kalan kısmından aklıma geldin

Biliyorum yoksulluk var ama

Yokluktan anlasam burada olmam

Neyse ki

Manzarası ölüme karşı semte

Bugün kuşların kısmetini getirdim


ll. Eğreti duruşumu şevklendir yok oluşumun hakkını vereyim


Bakamıyorum kusursuzca yaratılmış suratlara

Vücudumda bir çıkık gibi rahatsız edici

Soğuğun kesici yanında sokulmak için, aramadım çıplak bir bedeni

Bir bir kesti etimi, sonra yanlarındaki yerimi


İkindi vakti kulların arasına karıştım

Tam donanımlı liyakatli benlik bulaştı üzerime

Sonra sıcak bir duş aldım temizlenmek için dünyevi zevklerinden 


Çıplak gözlerim dünyada seçimsizce alabildiğini görüyor

Gözlerim istemeden onları da görüyor

Yavuz abi Allah’ın yarattığı bu kalabalık ilgime değer gelmiyor

Pörsümüş aklımın ucunda bir tutam iyilik

Artık onu da sakınıyorum


Yaramıyor aklım, yaranamıyorum

Ruhum bedenimin fazlalığından haberdar ben kendimi

Olduğum yerde durduramıyorum

Ait olamıyorum, şiirim devasını bulamıyor

Yaram acısız varlığım silinmiyor görünmezliğim elimde değil

Elini ver


Yavuz abi sen nereye gittin ?


Bu imgeler bana çevriliyor

Sanki beni anlıyor nü derdimi dert biliyor

Bana yöneliyor tüm küfürler

Ressamlar bilmem kaç sene öncesinden beri yarama basıyor

Neyse


Beni n’olur biraz eksik anlayın

Gitti, yavuz abi…



III. İradesizliğime biçtiğim kaftan beni yine başladığım yere getirirdi


Duvarı delen şamatalar

Koltuğa yığınla duran uzuvlarımın

Yapayalnız bir tarladan kilometrelerce ötede duran

Kalabalığa koşması 


Cansız bir bedenin zamanla sorunu yoktur

Yattığım yerin oyuklarını sindirdim

Kaynayan kemik

Salt yorgunluğumdan gelmişti

Hoş geldi ne geldiyse beklemekten, ağırlardım…

Bir bir ağırladım durdum

Durdum… Durduğum yerden sürüklendim

Hangi sapmaydı bu

Ne zaman uzansa elim kapı koluna

Koltukta beliriyordu beden

-Tık, tık, tık

Aç artık kapıyı geleyim Yavuz abi 



Sıkıştığım evinde

Münzevi bir insanın etini çokça kemirdiler

Kurtları hoş olsun 

İğneyle bedenime dokuduğu her atıf hoş olsun



Yavuz abi dünyayı sıvazlasam başından

Varoluş benim için oyalama değil

Silineyim nüfustan

Adımın çıktığı sese koşmalarıdır benim ağırlığım

Durduramıyorum

Şehrimin evlerinin birinde sandalyenin üzerinde

Her bir gıcırtıdan haberdar şekilde varlığımı idame ettiremiyorum

Ruhuma değen yapraklar kuruyor

Sonbaharın habercisi oluyorum

Yok oluyorum fikirlerim asılıyor

Hayal yaşama bezenmiyor


Ölümün rengi tenime işliyor

Ama düşününce ona bile yerleşemiyorum


Adımın çıktığı sese koşmalarıdır ağırlığım 

Sen sanırdım…


Sen şimdi gitmiş mi bulundun Yavuz abi?