Beklediğin şeyler var iken,
Yolunda taşlar sivriyken, biraz da diken,
Suya vuran ayın ışığı yok, kime lazım.
Sen, senden olana karşı çektin hançerini. Ucunda bir kaç damla zehirli kan. Çevrende ceset, aklında ise yine sen.
Yarın,
Belki başka bir yarın,
Suya tut kalbini, korumaya çalıştığın şeye dön ve bir bak,
Kaçtığın şeyler ülkesi, başsız uğultular senfonisi. Hepsi gülüyor sana,
Hahahaha!
Bugün sıcak, yarının cebi delik, gökkuşağını çalmış dağda oturan pislik.
Af et,
Kızgınlıkla kavrulmuş bir yürek sendeki.
Yaktığın ise kendindeki.
Parça parça sakla, eşe bir kedi gibi. Patilerin güzeldir senin, inandığın şeyler hep çirkin kendindeki.
Bak! Gökyüzünde bir uğultu var, biraz cızırtı; sevmekle kendini kaybetmek arasında eşelediğin uçurum seninki.
Tanıdık dimi?
Her şeyden kaçmanın dayanılmaz zarafeti...
Soru yok, cevaplar terk edilmiş.
Yolda ölenlerin var senin, yolda nefret ettiklerinin kefaretiyle azizlerin.
Sen güldün, biraz da ağladın,
Şafakta çiçek hırsızısın sen, saçların biraz kısa, olmuyor, ilişmiyor saçlarına, çiçekler, onlar, olmuyor,
Kime ne!
Bazı çiçekler koparılıp çürümeyi bekler, başkasının ellerinde. Bunu sen söyledin güneşten sıkıldığında.
Kök salmak, zahmet, orada güneşe uzanmak, biraz eski moda.
Biraz da eskisin sen, biraz da dürtülerin peygamberi. Hane güle oynaya bir dolu hayal seninki aşka. Orada gerçekler dinlendirilse de hakkını veremediğin sevgi curcunası...
O zaman koş koşa bildiğin kadar tavşan,
Sakın he şapkanın düşürme Alice varınca.
İşte şimdi gizem, perdesi aralanan sen, mistik bir sis gibi gelip giden, pek zamanı olmayıp aceleye kaçan...
Ben beklerim, gezgin abdallar gibi ezgim yok, sakın ha karıştırma seveni azizle,
Ben günahkar, biraz da ben olan,
Sen gerek biraz senden olan,
Gizemim...