Arnavut kaldırımlarının ağaçlarla çevrilmiş kuytu bir köşesinde başımı ağaca yaslamıştım. Uyuyakalmışım. 

 

Hıçkırık sesleriyle kesilen bir konuşmayla uyandım. Üç dört adım ötede iki işi birbirine sarılmıştı. Kadın gözyaşları içinde yalvarıyordu. Biraz daha dikkatli bakınca farkettim. Sarılan kadındı. Adam ise buz gibi duruyordu. Adam önce kadının kollarından sıyrıldı, sonra bir adım geri gitti. Ağzında bir şeyler geveleyip arkasını dönüp kaldırımdan aşağıya doğru yürüdü. Kadın bir süre adamın arkasından bakakaldı, sonra yardım ister gibi gökyüzüne kaldırdı başını. Derin bir iç çekti. Arkasını döndü ve ters yönde, ayaklarını sürüyerek uzaklaştı. 

 

Ben bu ayrılığın gizli tanığıyım. Uzaktaki bir tavernadan bir halk türküsü çalıyor. Ayrılığın dili her yerde aynı. Temmuz akşamında içim üşüyor.