"Göz kapaksız, şeytandan biri çekiyor, tramvay paramı benim. Arada sırada böylecik kente inip uzun üzüldüğüm ve sarsıldığım olur. Otelde, onun (cesetimin) yatağında yatarım. Saçlarının kapkara öyle uzadığı zamanlarda "Dirimin ondan esirgediği ve benim ona vermeye çalıştığım şey neydi acaba?" diye kurarım. Kocaman öküz ellerimle. Alçak bir mahmuz. Kükürt kokusu. Dağlanmış bir kıç. Bakır çalığı. Damarlarımdaki lağımda bir fare. İndiğim kenti ve içimdeki darağacını kemirir. Deliler, fareler, erkek fareler bölüşür kömürleşmiş bir cesedi mahzende. Onu sevmenin sözcükleri olmamıştır. Bu belinde anahtarlar, sevişin sözcükleri olmamıştır ki. Kaçardım korkunçla karşılaşmamak için, bir bezbebekle. Karşılaşmak. Bu benim yeniden işkence sözlüğüne dönmem demek olurdu. O angut ormanlarının sevinç yiyen dulu, yedi yıllık gelincik kin, kalıt dağıtan meşin eldivenli ipek el... Gömülmek istemezmiş... Üşürmüş... Arka sahanlıkta yanarak uzaklaşan genç şeytan. Gözlüklerimi kıskançlığın bataklıklarından çıkarıyorum. Başlangıcı kundak bir yangından sonra bir türlü bulunamayan eski metresimin (cesetimin) oğlan kardeşi. Kalın yüzünü örten, ince böcek bakışlı aile maskesinden tanınıyor. Adam! Niçin hıçkıracakmışım sanki? Kolaylıkla sever, bir kemerin altından geçer, kolaylıkla unutur bir ne gizli yahudiyimdir ben."