Herkesin dört dörtlük olduğu bir yerdeyim, kusurlarım bulunduğum yerdeki insanların

günahlarının kare kökünden daha fazla. Aldığım nefesi fazla görüp geri isteyeceksiniz diye

korktuğumdan tüm pisliğini Blendax ile temizleyen siz, temiz insanlarla göz göze gelmemek için başım önde yaşıyorum 3 senedir. Bu topluma ait ya da layık değilim biliyorum, fakat artık başım yukarıda gezmek istiyorum. Neden mi? Çünkü gökyüzünü özledim. Başım dik yürüyebileceğim bir yere gitmeliyim usul usul. 

Nereye mi? Tabii ki de İsrail’e. Belki kusurlarımla onları alt edebilirim fakat onların günahları

benim kusurlarımdan fazladır muhakkak. Nereden mi biliyorum? Geçen gün camiden çıkan imamın ettiği beddualardan, televizyonlardan, gazetelerden, bakkal Rıza amcanın 3-4 gün önce aldığı İsrail mallarını bugün öğleden sonra döküp yakmasıyla beraber, İsrail piyasasının 1 numaralı düşmanı olmasından tabii ki. Bu arada gitmeden önce Rıza amcayı, İsrail tarafından hiç kimse ile görüşmeye gitmemesini, giderse onu parçalara ayıracaklarını söylemem gerek. Yani eğer ben İsrail olsam ülke ekonomisine darbe vuran kişiyi bulur, parçalara ayırır ve kanını votka ile karıştırıp içerdim. 

Gitmeme 42 dakika kaldı. Buradaki son çayımı içmek için Şakir'e geldim ve birazdan kalkıp

Nara Burnu’na geçeceğim. 84 metre derinlikte Selami Özben ve Şaban Mutlu gibi son kez görmem gereken kişiler var. Belki oradan Vahdet amcanın tekneye çıkar birlikte 2 duble atarız, son 2 duble. Onu soracak olursanız, onu görmeden gideceğim. Zaten Nevzat abinin dediğine göre davul bile dengi dengineymiş. Olmazmış yani. Dün gece sabaha kadar likör içip ona şiir yazdım. Yazdım derken Orhan Veli’nin pek bilinmeyen bir şiirini odamdaki sararmış kağıda kopyaladım. Şiirin içine biraz tuz, bir tutam zencefil, bir demet maydanoz ve rendelediğim işaret parmağımı attıktan sonra buzlukta 2 saat dinlendirip kargoya teslim ettim. Sanırım artık gidebilirim. 

04:53