1. Bölüm



İnsanlar gelmeden önceydi, her yer kum taneleri ve huzurla doluydu. Sonsuz sessizlik içindeki çöl kavurucu güneşin altında okyanus gibi dalgalanır, uysal bir tilki gibi kıvrılırdı. İnsanlar çölü fark edene kadardı. Sonra beklenen oldu ve biri Kalahari Çölü'nü sahiplendi. Kervanlar, develer, eşyalar, çadırlar hepsi yuva yaptı zavallı çöle.


Bir zamanlar diye başlardı öyküleri, bütün gece ateşin etrafında oturur birbirlerine masallar anlatılardı. Sıcak sohbetler edilir, dertlere çözümler aranırdı. Ama herkesin en sevdiği yaşlı bilgenin çocuklara anlattığı masallardı.


"Bir zamanlar." Diye başladı ak saçlı kadın. Doksan yaşlarında, elinde bastonuyla gezen bir garibandı. Çoğu zaman yıldızları seyreder, defterine bir şeyler karalardı.


"Dünyanın en uzak kıyısına bir çocuk vurmuş. Yarı cansız bedeni suyun üstünde sallanıyormuş. Kimse bilmemiş onun göçebe kanyonundan biri olduğunu."


Masal küçük bir oğlan çocuğunun ilgisini çok çekmişti. Oğlan belini düzleştirdi ve başını dizlerine yasladığı ellerinin arasına alırken dikkatle dinlemeye devam etti.


"Göçebe kanyonuna girermiş ancak unutulmuş insanlar. Kimsesiz çocuk geçmişini aramaya başlamış. Nereden geldiğini, nereye gittiğini? "


İhtiyar kadın başını kaldırıp devam etti. Gözleri oğlan çocuğunun üstündeydi.

"Ya da kim olduğunu?"


           


             ❅ INARİ❅


"Inari, hurmaları getir." Diye söylendi Pav etrafta koşturan küçük kızına doğru. Akşam olmadan kirlenmiş torbasına hurmaları doldurup kasabaya inmesi gerekiyordu. Ancak o zaman yiyecek almak için biraz paraları olabilirdi. Son günlerde maddi olarak biraz çöküşe gitmiş olsa da bunu hamile eşine ve küçük kızına yansıtmamaya çalışıyordu Derin bir nefesle hala oyun oynamaya devam eden kızına baktı. Inari'nin üstündeki kıyafet önceden eşiyle üzerlerine örttüğü çarşaftı. Alt tarafları yırtılıp, sökülünce genç kadın israf olmasını istemediği için kızına elbise yapmıştı. Yeşil, mavi ve kırmızı renklerinde ki elbisenin içinde Inari bir prensese benziyor, babasının ona bakarken hafifçe gülümsemesine neden oluyordu.

"Inari." Diye çağırdı nazikçe . Kız babasının sesiyle bebeklerini kumun üstüne bırakarak Pav'a doğru koşturdu. Meraklı yüz ifadesinin aksine gözlerinin içi her zaman ki gibi parlıyordu. Eşi Nari'nin ördüğü saçları açılmış, kıvırcık tutamları yüzüne gelmişti. Annesinin takı kutusundan aldığı uzun küpeler babasına doğru koştururken kulaklarında bir o yana bir bu yana sallanıyordu.


"Efendim baba. " Pav kızına doğru eğildi ve kıvırcık saçlarını okşadı. "Annene söyle kuruyan hurmaları toplasın. Tamam mı? " Inari onaylayarak başını salladı.


"Sonra da hurmaları bana getir . " Inari aldığı emirle babasını arkada bırakarak çadırdan evlerine doğru koşturdu. Ayaklarının altındaki kumda minik çukurlar açılıyor, küçük çocuğun izini bırakıyordu. Çadıra geldiğinde kapısı niyetine kullandıkları kalın örtüyü çekti ve içeriye girdi. Burnuna gelen et kokusuyla hafifçe gülümsedi. Bugünkü yemekte deve eti yiyeceklerdi. Kazan başında yemek yapan annesi oturduğu minderden ona dönmüş, merakla kızının niye geldiğini anlamaya çalışıyordu.

"Bir şey mi oldu Inari? " Kadının nazik sesi küçük kızın kulaklarını doldurdu.


" Babam kurumuş hurmaları toplamanı istiyor. " Genç kadın ciddiyetle başını salladı ve elindeki tahta kaşığı kızının küçük parmakları arasına tutuşturuken" Ben gelene kadar karıştıra dur. " Diye tembihledi. Ardından kafasına basit bir örtü alarak çadırdan dışarıya, sahra çölünün uçsuz bucaksız topraklarına çıktı. Inari annesini beklerken bir yandan yemeği karıştırıyor, bir yandan da sıkılmış şekilde etrafı izliyordu. En azından yanına bir bebeğini alsa iyi olabilirdi. Yanaklarını şişirerek annesinin ona bir kaç gün önce yaptığı bebekleri düşündü. Dün gece oturup her birine elbise dikmiş, bebeklerinin saçlarını teker teker iplerden oluşturmuşlardı. Sabahtan beride bebekleri elinden bırakmaz olmuştu. Anne olmak için erken olduğunu bilse de gelecek hayatı için heyecanlanıyor, annesine sürekli ne zaman benimde gerçek bir bebeğim olacak diye soruyordu. Annesinin cevabı hep aynıydı. " Büyüyüp evlenince. "


Daha ne kadar büyüyecekti ki? Kaç gün geçmişti?


Küçük kaşlarını çatarak yemeği daha hızlı karıştırmaya başladı. Kazandaki et kokusu burnunu dolduruyor, karnının guruldamasını kulaklarına taşıyordu. Dudaklarını dişliyerek parmak uçlarında yemeğe baktı. Bir kaç kaşık alsa ne olurdu ki? İçeriye karnı burnunda annesi gelirken başını kazandan çekti ve annesinin elindeki hurma torbalarına baktı. İki torba da ağzına kadar dolmuştu


"Al bakalım. Bunları babana götür. " Elindeki kaşığı kazanın içine bırakırken annesine doğru adımladı ve elindeki torbaları aldı. "Tamam annecim. "


Inari hoplaya zıplaya çadırdan çıkarken annesinin arkadan ona attığı gülümsemeyi farketmemişti. Nari elini şişen karnının üstüne koymuş, yeni doğacak bebeğinin de aynı ablası gibi olması için içinden dualar ediyordu. Duasını bitirdikten yavaş adımlarla kazana yaklaştı ve tahta kaşığı narin parmaklarıyla kavradı. Eski yerine otururken kaldığı yerden yemeği karıştırmaya devam etti.


Inari ,elinde torbalar, yüzünde aydınlık bir gülümsemeyle babasının yanına gidiyor, bir elini havada sallayarak genç adamın dikkatini çekmeye çalışıyordu

" Baba! Getirdim! " Farketemse de çok sesli bağırmıştı.

Pav kızının görüntüsüyle oturduğu kayadan ayağa kalktı ve gülümsemesine karşılık vererek elindeki torbaları aldı. Inari'nin önüne gelen dağınık saçlarını çekerken " Teşekkürler Inari. " Dedi.


Inari işini bitirdiğine göre etrafında dönerek babasından uzağa, bebeklerinin yanına doğru adımladı. Şimdi biraz oyun oynama zamanıydı. Heyecanla elbisesinin eteklerinin ucundan tutarken yere saçtığı bebeklerinin ortasına oturdu ve eline aldığı bir bebeği uyutur gibi kolunda sallamaya başladı. Aynı zamanda annesinin ona eskiden söylediği ninniyi mırıldanıyordu.


Belkide yaşadığı en huzur verici anılardan birisiydi. Annesi ve babası yanında, dertsiz şekilde bebekleriyle oynadığı bu anıyı yıllar geçse bile hatırlayacak, özlemle geçmişe geri dönmeyi isteyecekti. Tabii o zamanlar bunu bilmiyor, yalnızca elindeki bebeğini uyutmaya çalışıyordu.


" Seni herşeyden çok seviyorum. " Diye fısıldadı bez bebeğine doğru eğilirken. Tıpkı annesinin geceleri yatmadan önce ona fısıldadığı gibi.


               ༄༄༄


" Bebeklerini sevdin mi bakalım? " Diye sordu Nari et yemeğini metal tabaklara dökerken. Küçük çocuk yer sofrasını hazırlanmasına yardım etmiş, onun yerine çatal kaşıkları dizmişti. Hamile olduğundan her şeye yetişemese de Inari onun için elinden geldiğince hallediyordu.


"Çok sevdim. " Dedi heyecanla elindeki tabağı yer sofarasına dikkatle götürürken. " Adlarını bile koydum. Sarı saçlı olan Vivie, siyah saçlı Nefel ve oğlum Talua. " İsimleri duyduğu anda yüzüne bir gülümseme yayılmıştı Nari'nin. Bu isimlerin her birini gece yatmadan anlattığı hikayelerde kullanırdı. Savaşların kahramanı Vivie, sevdiği oğlan için bütün dünyayı gezen Nefel ve kimsesiz bir haydut olan Talua. Inari için bu isimler artık bir dost, bir yoldaş gibiydi. " Ne güzelmiş adları. " Kızının yanına, sofraya oturdu ve sofra bezini kucağına kadar çekti.


" Anne." Diyeceği şeyleri söylemeye çekiniyormuş gibi bir hali vardı.


"Efendim? "


" Benim eşim kim olacak? " Belki de bin defa duyduğu soruyla derin bir nefes aldı Nari. Kızının çocuk için neden bu kadar heyecanlı olduğunu anlayabiliyor ama yinede aynı soruyu bin defa duyunca insan istemeden sıkılıyordu. " İleride karşına çıkacaktır. " Dedi sakince, kaşığı ağzına götürürken. Normalde eşi gelmeden yemek yemezler di ama geç bir vakit olmuştu ve karnındaki bebek aç kalma konusunda pek iyi değildi. Sürekli tekmeliyor, yemek yemek için annesini içten içe dövüyordu.


" Kim olduğunu nasıl anlayacağım? " Inari ağzına kocaman bir ekmek parçasını sokmadan hemen önce sormuştu.


Nari duraksadı ve ne cevap vereceği düşünerek elindeki kaşığı yavaşça demir tepsiye bıraktı. "Onu görünce. " Dedi yumuşak sesiyle ve devam etti.         " Dünyada görmediğin güzellikleri görecek, duymadığın müzikleri duyacaksın. Önceden yaşadığın hayat sana şaşırtıcı gelecek. Onsuz bu zamana kadar nasıl yaşamışım diye düşüneceksin. "


"Sen de babamı ilk görünce böyle mi düşündün? " Inari' nin sevimli soruna karşı Nari gülümsedi ve elini hafifçe kaldırarak kızının saçlarını okşamaya başladı. " Evet . " Dedi sessiz bir fısıltıyla. " O andan itibaren göller, okyanus. Kum taneleri çöl olmuştu benim için. Yıldızlar daha çok parlamaya, güneş daha fazla ışıldamaya başladı. Aşk böyledir işte Inari. Seni küçücük Dünyandan alır ve koskocaman bir diyar verir. " Küçük kızın gözleri sevinçle parladı. Annesinin anlattıkları beyninin ücra bir köşesine kazınırken hayatı boyunca unutmayacağı o sözleri söyledi annesi. " Her ne olursa olsun Inari . Hayatımız her zaman istediğimiz gibi ilerlemez. O yüzden karşına çıkacak kişileri düşünmek yerine karşılarına nasıl çıkacağını düşün. "


Inari bütün ciddiyetle başını salladı ve annesine doğru yaslandı. " Seni seviyorum annecim. " Dedi mırıldanarak. Nari de kızının sırtını okşamış ve " Bende seni seviyorum. " Demişti. " Kardeşim de seni seviyor. " Diye ekledi kızının küçük elini karnına bastırırken. " Bak tekme atıyor. " Inari seviçle karnına bakarak bağırdı. " Kardeşim benimle konuşmak istiyor olmalı! "


" Evet. Öyle olmalı. " Dedi aynı neşeyle Nari.


İkili yirmi dakika daha sofranın başında oturup yemeklerini yemiş, sonra beraber tabakları toplayıp, bulaşıkları yıkamış ve yavaş yavaş yatma zamanı geldiği için üst üste dizilmiş minderleri indirerek yere sermişlerdi. Minderlerin her biri diğerinden farklı bir desene sahipti. İnari'nin en sevdiği çiçek ve yaprak desenli , en eski olandı. Bu minder anne ve babasının evlerine ilk aldığı, hatta onun doğumundan bile önce evde olan bir minder di. " Anne babam ne zaman gelecek? "


Elindeki beyaz çarşafı mindere geçiren Nari düşünceli gözlerle cevapladı. Aklı karışıkmış gibi duruyordu." Şimdi gelir. Merak etme sen. " Derin bir nefesle yatağa yattı ve kızının gelmesi için kollarını açarak bekledi. Küçük kız hemen annesinin kollarına koşmuş, ona sıkıca sarılarak örtünün altına girmişti.

" Sana masal anlatmamı ister misin? " Böyle bir fırsatın geri tepilmeyeceğini gayet iyi biliyordu Inari. Hemen kabul etti. " Olur. "


Genç kadın vücudunu biraz kıpırdatarak boğazını temizledi ve hikayesini anlatmaya başladı. " Derler ki gökyüzünden her yıldız kaybolduğunda bir aşkın bitişini simgelermiş. Gökyüzü, yavaşça sönen ışıklarının arkasından ağlar, altında yatan kirli dünyaya seslenirmiş.


"Ey dünya sende gördün mü? "


Dünya sinirle soluyarak" Her yıldızın arkasından ağlama artık. "Dermiş.


Gökyüzü cevap verirmiş.


" Arkalarından ben ağlamassam kim ağlayacak? "


Dünya daha da sinirlenirmiş.


" Senin ağlaman bir işe yaramaz. "


Gökyüzü her seferinde olduğu gibi. itanayla yanıtlamış.


" Her bir göz yaşı onlara verdiğim değeri, her bir ışığımın benden alınmasını gösterir. Son ışığım sönene kadar bunu anlamayacaksın dünya. Çünkü o zaman hem sen hem ben karanlıkta yapayalnız kalacağız. "


Küçük kız çattığı kaşlarıyla annesine bakıyor ,herhangi bir açıklama bekliyordu. İstediği açıklama gelmeyince " Ben bir şey anlamadım. " Diye hayıflandı. Inari'nin tepkisine gülümseyen Nari gözlerini kızından çekerek tavana dikmiş ve " Hikayenin ne anlatmak istediği sana göstereyim mi? " Diye sormuştu.


Inari merakla kabul edince ikili yataktan kalktılar ve üzerlerine basit bir şal geçirerek çadırdan dışarıya, çölün soğuk akşamına çıktılar. " Yıldızlara bak Inari. "


" Onları sevginin bir sembolü olarak düşün." Elini parlak yıldızlara doğru kaldırmıştı. " Yıldızlar yani sevgi olmadan dünyamız karanlık ve korkutucu olurdu."


Inari de aynı annesi gibi kafasını kaldırarak gözlerini yıldızlara dikmişti. Hafif bir esinti bedenini baştan aşağıya titretirken üzerindeki şala daha da sarıldı. " Gökyüzü korkmuş çünkü sevgisi bitiyormuş öyle mi? " Küçük kızın sorusuna başını salladı.


" Dünya bunu anlamamış çünkü bir sürü sevgi varmış. "Elini indirirken kızının yeşil gözlerinin içine baktı Nari. " Ama her sevgi değerlidir Inari. Bir kralın duyduğu sevgi kadar bir evsizin duygu sevgi de değerlidir. "


              ༄༄༄


Pav cebinde bir kaç sikkeyle eve döndüğü için mutluydu. Karısına yeşil renklerinde güzel bir şal, kızına pembe çiçekli bir toka bile alabilmişti. Yüzündeki gülümsemeyle çadıra doğru sakince yürüdü. Terliklerinin arasına kumlar giriyor, her adımında toprağa giren ayaklarını gıdıklıyordu. Çadırın önüne gelince kalın çarşafı çekti ve içeriye, kendi yaptığı çadıra girdi. Karısı ve kızı yerdeki minderde birbirlerine sarılmış, mışıl mışıl uyuyordu.


Derin bir nefesle onlara izledi. Eşi Nari biraz kıpırdanmış ve kafasını kaldırarak uykulu gözlerle kocasına bakmıştı.

" Pav?" Dedi mayışmış bir sesle. Kızı uyanmasın diye fısıldayarak söylemişti.


" Evet. Benim. " dedi Pav karısına doğru bir kaç adım yürüyerek. Elini sırtına doğru tutuyor, elindeki şalı saklıyordu. Çömeldi ve liderin üstüne oturdu. Nazi'den kalkmış minderde oturur pozisyona gelmişti. " Yemek hazırlama mı ister misin? "


Başını hayır anlamında iki yana salladı Pav. " Gelirken bir şeyler yedim. " Sözlerinin ardından sakladığı şalı çıkardı ve eşinin şaşkın bakışları eşliğinde kafasına örttü. " Gözlerine çok yakışacağını düşündüm. " Nari'nin yüzüne bir gülümseme yerleşirken yanakları al al olmuştu. Eliyle şala dokundu ve kumaşın yumuşaklığını parmaklarında hissetti. "Teşekkür ederim. "


Pav gözlerini karnına doğru indirirken elini kaldırdı ve eşinin şişik karnına koydu. "Oğlum nasılmış bakalım? " Bir kaç gün önce Nari doğacak çocuklarını rüyasında görmüştü ve o zamandan beri Pav küçük bebeğe oğlum diye sesleniyordu. " Bugün fazla hareketli . "Dedi genç kadın elini eşinin elinin üstüne koyarken. " Inari bugünlerde sürekli evlilikten bahsediyor. " Pav'ın kaşları kıskançlıkla çatılırken Nari küçük bir kahkaha attı.


" Ne evliliği? Yaşı daha çok küçük. Otuz yaşına gelmeden olmaz. " Genç kadın şokla eşine baktı. Ciddi olamazdı değil mi? " Otuzuna kadar bekleyeceğini sanmıyorum. " Dedi gözleri uyuyan sekiz yaşındaki kızının üstünde gezinerek. Bir müddet düzenli nefes alışları izledi ve başını tekrardan düşünceli görünen eşine çevirdi. " Neyse bunları düşünmek için erken. "


Pav fazla rahatlamış görünmese de derin bir nefesle eşinin yanına ilerledi ve örtüyü kaldırarak altına girdi. Günün yorgunluğuyla gözleri yavaşça kapanıyor, bedeni üstündeki kumaşın ağırlığıyla gevşiyordu. Rüyalar alemine dalmadan hemen önce eşine " İyi geceler. Seni seviyorum . " Diye fısıldadı mayışmış bir sesle


Nari de kendi yerine geri dönmüş eşini izliyordu. " İyi geceler. " Dedi aynı fısıltılı bir tonda. Eli yüzüne değen şalda geziyordu. " Bende seni seviyorum. "


    


              ༄༄༄


Kumlar arasında ki güneş havayı dangalandırıyor, göçebe hayatı yaşayan Pav ve ailesinin üstüne doğuyordu. Geçmişteki ataları gibi günün ilk ışıklarıyla kalkmışlar, işlerinin başına geçmişlerdi. Pav dışarıya, yan kervandan erzak almaya gitmiş, Nari kahvaltıyı hazırlamaya başlamıştı. Elindeki deve sütünü kazana boşalttı. Sabah sağdığı sütü kaynatacaktı. "Inari bana yardım eder misin? " Diye sordu halıda oyun oynayan küçük kızına. Inari elindeki bebeği minderin üstüne bırakırken " Tabii. "Diye yanıtladı. Anında yerinden fırlamış, annesinin yanında bitmişti. Babası bir kaç hafta önce annesini ne derse desin kabul edip, işlerine yardım etmesini söylemişti. O günden beri annesinin küçük yardımcısı olmuştu.


" Sofrayı kur sen. " Başını aşağı yukarı salladı ve düşürmemeye dikkat ederek demir tabakları yer sofrasına taşımaya başladı. Her hareketi özenli ve dikkatliydi. " Anne? " Dedi çatalları demir tepsiye koyarken. Gözleri annesinin zümrüt yeşili parıldayan şalındaydı. Desenleri öylesine güzeldi ki küçük kız hayran kalmıştı.


" Efendim? "


" Şalın yeni mi?"


Nari 'nin yüzünde ufak bir gülümseme açarken " Evet. Baban almış. " Dedi. Yanakları kızarmıştı. Geçmişten bu yana Pav ne zaman bir şey alsa yanakları al al olur, kalbi heyecanla atardı. İçindeki genç kızı bastıramıyordu.


" Çok güzelmiş. "Inari annesine yaklaşarak yalvaran gözlerle baktı. " Ben de takabilir miyim?"


Kızının sesindeki sevinci duyabiliyordu. Ellerini kaldırdı ve kafasındaki şalı yavaşça saçlarının üstünden çekti. Derin bir nefesle kızının siyah saçlarının üstüne koydu. Geri çekildiğinde yüzündeki gülümsemesi genişlemiş, kızına gözlerindeki şefkat duygusuyla bakmaya başlamıştı. " Çok yakıştı. " Dedi bir kaç saniyenin sonunda. Kendi küçüklüğünü görür gibi olmuştu. Ailesiyle geçirdiği zamanları, kardeşlerini ve hayvanlarını hatırlamıştı birden. Elini kızının yanağına koydu ve okşamaya başladı. " Ben de küçükken senin gibi süslenirdim. " Bir zamanlar babasının ona yaptığı gibi kızına sevgi dolu gözlerle bakıyordu. Babasını kaybedeli on yıldan fazla olmuştu ama kalbinin acısı hala tazeydi.


Inari kafasını eğerek annesinin eline yasladı ve genç kadının ona bakarken gözlerinin dolduğunu farketti. " Annecim niye ağlıyorsun? " Diye sordu endişeyle. Babası annesini ağlattığını görse ona çok kızardı. Annesine doğru adımladı ve parmak uçlarında yükselerek yanağından süzülen göz yaşlarını sildi. " Güçlü kadınlar ağlamaz." Dedi geçen hafta düşüp dizini kanattığında Pav'ın ona dediği gibi.


Nari gülümsedi ve " Herkes ağlayabilir tatlım. " Dedi.


" Bunun güçle bir alakası yoktur. "


Küçük kız annesinin dediklerine düşünceli gözlerle başını salladı ve " Ama yinede ağlama tamam mı? "Diye sordu. Hala annesinin ıslak yanaklarını siliyordu.


" Tamam. Ağlamam. " Nari kızının bileklerini tuttu ve dudaklarına götürerek hafifçe öptü. " Yeter ki sen öyle iste. " Geri çekilirken " Hadi gel baban gelmeden kahvaltıyı hazırlayalım. " Dedi.


Güneş yavaş yavaş tepelerine çıkıyor, saat ona doğru geliyordu. Kum tepelerinin arasından ağır ağır yürüyen Pav, elindeki erzakları kumun üstüne bıraktı ve derin bir nefes aldı. Bütün yolu yürümek bile zorken elindeki eşyalarla çekinilmez oluyordu. Kolunun arkasıyla alnındaki terleri sildi. Büyük nineden bir kaç parça bebek kıyafeti ve Inari için bir çift elbise almatı başarabilmişti. Küçük kızı süslü elbiseleri görünce çok sevinecekti. Koyduğu torbaları yerden kaldırdı ve çadırına doğru sakin adımlarla ilerlemeye devam etti. Esen rüzgarla kum tanecikleri havada uçuşuyor, kirpiklerinin ardından kahverengi gözlerine giriyordu.


Aklında yıllar önce eşiyle gizli gizli buluştuğu anılar canlandı. O zamanlarda da kum tepelerinin arkasına saklanır, ellerinde geldiğince hasret giderirlerdi. Aileleri kavgalı olduğu için saklı buluşmak zorunda kalıyorlardı. Ama bu ikisi içimde sorun olmamıştı hiç bir zaman. Aşk herşeyin çözümünü bir şekilde buluyordu.


Pav çadıra yaklaştıkça kızının dışarıda, kumların üstünde oturtarak oyun oynadığını gördü. Anında yüzünde gülümseme oluşmuş, bir babanın şefkatli bakışları gözlerine yerleşmişti.


"Inari' m . " Dedi kendi kendine. Kızını ilk kucağına aldığı zamanı daha dün gibi hatırlıyor, güçlü kolları arasında bütün kervanı inleterek nasıl ağladığını, herkesin birbirine neşeyle sarıldığını unutamıyordu. Onun kendi soyundan gelen esrarengiz özellikleri almadığı için nasıl şükürler ettiğini hatırladığında gözleri bir kaç ton karardı. Yeni bebeğinin de Inari gibi normal bir çocuk olması istiyordu. Yüzündeki gülümsemenin yerini endişe alırken adımlarını durdurdu ve bulutlu gökyüzüne baktı. Yıllar önce babasının ona dediği şey aklından çıkmıyordu. "Dua et çocuğun ustalardan olmasın. "


Dalgın bakışlarla kafasını eğerken Inari'nin ona doğru geldiğini gördü. Küçük kız yüzündeki kocaman tebessümle babasının kollarına koştu ve onun gelmesini bekleyen güçlü kollara sarıldı.


"Hoşgeldin babacım. "


Kızını kucağına alırken "Hoşbulduk." Dedi ve tombul yanaklarından öpmeye başladı. Pav biliyordu ki yeni doğan çocukları da Inari gibi normal olacaktı. Hiç bir sıkıntı yoktu. Sadece kendi kendine korkuyordu.


Gülümsemesi yeniden yüzüne gelirken "Bak sana yeni elbiseler getirdim. " Dedi.


Ve bir daha usta konusunu düşünmedi.


Çocuk doğana kadar.