Yağmurlu ve soğuk bir gündü. Cemal, ceza hukuku dersinden çıkıp dün akşam planlanmış buluşma için çayı ve ortamı gayet güzel olan Gogol'un Mekânına gitmişti. Odun sobasının önünde oturan sohbete dalmış arkadaşlarını görünce acele adımlarla oturdukları tarafa doğru yürüdü. Dördü de oradaydı, kadro tamamdı. Elindeki kitapları masanın üstüne bırakıp tek tek herkesle tokalaştı. Leyla her zamanki sitemkâr tavrıyla karşıladı onu:
— Yarın sabaha burada olursun diyorduk. Hoş geldiniz efendim!
Parkasını çıkarıp,
— E koskoca assolist gelmiş. Saygıda kusur etme de çay getir be kadın!
Leyla Tıp Fakültesi üçüncü sınıfta okuyan, kısa saçlı, gözleri deniz gibi mavi ve deli dolu biriydi. Cemal ile aralarında adı konulmamış duygusal bir bağ vardı. Bunu arkadaş grubundaki herkes biliyordu. Leyla Cemal'e hep hayranlıkla bakardı ve Cemal de bunun farkındaydı. Leyla'nın ışıldayan mavi gözleri ve hazır cevap tavırları Cemal'in de hoşuna giderdi ve daha yakın durmaya çalışırdı Leyla'ya.
Oturur oturmaz gözü Engin'e takıldı Cemal'in. Engin her zamankinden daha şık ama daha ince giyinmişti. Bu ne şıklık demeden zaten o gelmeden önce sohbetin Engin üzerinden döndüğünü anlamıştı. Çünkü "Oo Engin!" der demez kahkahalar patlamıştı ortamda. Engin grubun en komik bir o kadar da en duygusal olanıydı. Uzun boylu, iri yarı bir vücuda sahipti. Bu görünüşe sahip olup aynı zamanda saf bir insan olunca haliyle en komik olanı da o oluyordu. Ancak bu soğuk havada sadece beyaz bir gömlek giyip gelmesi onu yine ilk sohbetin konu mankeni yapmıştı. Cemal sordu:
—İnsan neden bu havada sadece gömlek ve özellikle beyaz gömlek giyer merak ettim?
Cevabı Erhan verdi:
—Beyaz gömlek olmasının açıklaması şu: Annesi ona beyazın çok yakıştığını söylemiş ki buraya kadar her şey normal.
Ancak sadece gömlek olmasının sebebi şu: Buraya gelirken otobüsün kaloriferi sıcaktan bunaltınca bizimki parkasını çıkarıp yan koltuğa bırakıp dalıyor bir süre. Durağa gelince iniyor ve otobüs ilerleyince tahmin et üstünde ne olmadığının farkına varıyor?
Yüksek sesli kahkahalar ve Engin'in parkasını kaybetmesinin vermiş olduğu elemle masaya vuruşu yüksek bir gürültü çıkardı ortaya. Bu bir sorun değildi çünkü oturdukları yer zaten gürültülü ve onlar gibi üniversite öğrencilerinin uğrak yeri olan bir mekândı.
Mekânı işleten 68 kuşağı gençliğinden olan emekli edebiyat öğretmeni Hüseyin Hoca'ydı. Gogol hayranı olduğundan gençliğinden bu yana Gogol Hüseyin olarak anılmış ve hep öyle kalmıştı. Mekânın ismi de buradan gelmişti zaten. Aynı zamanda burayı evi olarak da kullanırdı. Gogol Hüseyin, entelektüel birikimi olan, gençleri çok seven biriydi. Çayı kendisi demler ancak çay servisini müşterilere yaptırırdı. Genelde gençlerin arasına oturur sohbete dahil olurdu. Erhan bazen ders saatleri dışında burada çalışır harçlığını çıkarırdı. Edebiyat bölümü öğrencisi olduğundan Hüseyin Hoca'nın yanında çalışması ona harçlıktan daha önemli şeyler kazandırıyordu.
İlerleyen saatlerde sohbet yine Cemal'in baskınlığıyla açtığı bir konuya gelmişti ve bir hatip gibi konuşuyordu. Elif bazen sesini kısması yönünde onu uyarır, eğer ses tonunu biraz düşürmezse kitaplarını sobaya atmakla tehdit ederdi. Elif de onun gibi bir hukuk öğrencisiydi hatta son sınıftaydı. Ancak çok sakin ve naif bir yapıya sahip olduğundan sesini fazla yükseltmez, diyeceğini kısa ve öz bir şekilde söylerdi. Cemal bu tehditten sonra kitaplarını dizinin üstüne alıp daha hararetli şekilde konuşmaya devam ederdi. Leyla da Cemal'e sorular sorup onu daha çok konuşmaya teşvik ederdi. Bazen de Cemal susar, Erhan ve Leyla'nın birbirleriyle uyuşmayan fikir tartışmalarına dinleyici olurdu .Engin ise ya her şeye katılır ya hiçbir şeye katılmazdı.
Saat geç olmuştu ve herkesin dağılma vaktiydi. Engin, Gogol Hüseyin'den paltosunu ödünç alıp öyle çıktı. Her ne kadar iri cüssesinden dolayı paltonun düğmeleri birbirine yetişmese de sıcak tutuyordu. Yarın herkesin dersi vardı ve yorucu bir gün olacaktı. Evlere ve yurtlara gitmek için durağa doğru yola koyuldular. Cemal, Erhan ve Elif yurtta kalıyordu. Engin ve Leyla ise aile evlerindeydiler. Cemal ve Leyla biraz yürüyeceklerini söyleyip yola koyuldular. Erhan ve Elif yurda giden arabaya denk gelip hemen bindiler. Engin'in evi en uzakta olanıydı ve hâlâ otobüs bekliyordu. Ancak çabası nafileydi. Çünkü evine giden otobüsler çoktan paydos etmişti.