bir şiiri hatırlat bana ibrahim

dalgın dağların kederi içimi dağlasın

ispiriz erisin güçlü görünmekten yorulunca

eksikmişim de tamamlanmış gibi olayım

tükenmişlik kalıcı bir hastalık gibi işlesin iliklerime

kaburgalarımda isyan izleri,

bileklerim zafer


vakti değil suskunluğun

kartpostala sığmayan cümleler kapımda

bir yerlerden koparıp kendini,

bana gelmiş olsun tüm türküler

hiçbir geceye benzemesin bu gece ibrahim.


defalarca çiğnenmiş gülün kederiyim

hissettim,

yutkundukça yüceldi adın,

sustukça genişledi evren,

hayal kurmak gibi bir şeylere benzedi

yer/yüzün.


sen bir mesafesin herhangi bir ovada ibrahim

ellerin serin, sırtın karanlık bir uçurum

bir şiiri anlat bana..

bütünmüşüm de paramparça olmuşum gibi bakayım dünyaya.

batsın gömülsün parmakların denizlere, kırlangıçlar yurtsuz kalsın

kar/l/abalığım göçsün.

bin ölümü bir avuç toprağa vermiş kadar bağırsın ruhum ibrahim


korkma!


acısın ve acıtsın nefes almak

zamanı değil unutmanın

zamanı değil gazze çocuklarını avutmanın

aklımın kudüs avlularında

serçelere buğday taşıyor başak tenli çocuklar.


sonra bir güzel şiir vur yüzüme ibrahim

dünyanın tüm ayıbını örter gibi

iyileştirir gibi çocukları

vur yüzüme filistinli bir kadının yılgınlığını

ibrahimin atıldığı ateşin harını.

kimselerin olmadığı bir zaman dilimi ol,

bir yutkunuş coşkusu,

bir utanmaz mutluluk.

bir şiiri hatırlat bana ibrahim

ağlayayım güleyim, ağlayayım güleyim.

kimse

anlamasın

göğsümde bir filistin taşıdığımı.