hava henüz aydınlık değil,

güneş kendini göstermekten çok uzak.

biri yürüyor sokakta ağır aksak,

başı hep önde.

bu yerlerde neler var, hep merak ettim.

bu insanlar ne arıyor yerde?

ne bulmayı umuyorlar?

taşlar mı güzel?

yağmurun geride bıraktığı ıslaklık mı garip?

kimsenin aklına gelmiyor başlarını kaldırmak,

gökyüzüne bakmak.

ışığı seçmek, hüzmelere odaklanmak.

ensemize bastıran bu el,

güçlü ama camdan bu el,

bir kere de olsun çenemize dokunmayı,

kafamızı yukarı kaldırmayı niye hiç akıl edemiyor?

yani bu umutsuzluk bizim icadımız değilse,

bizi buna mecbur bırakan mücbir sebepler var ise,

niye bir kere olsun bize iyilik yapmak aklına gelmiyor?

o elden nefret ederken, bir yandan çok sevmekten;

küfürler savurmak isterken düğme iliklemekten

anarşist gibi suratına bakıp burjuva kesilmekten

kulaklarımı ölümüne tıkarken bile bir lafıyla kristalleşmekten

yani daha doğrusu kendimden,

babamdan, örneğin annemden

yani sizden işte, bizden

herkesten nefret ediyorum.

şimdi bu nefret bana ne yapacak?

babama alkolü bıraktırıp

anneme yeni bir hayat verecek mi?

size ne yapacak?

utanmadan birbirinizi her konuda yermenizi durdurabilecek mi?

herhangi birimize,

-ki bence birimize hatırlatsa bile yetecek-

gökyüzüne bakmanın telkinlerini verecek mi?