Sen, gölge, şimdi ara sıra evimin duvarlarında yürüyen bir kadınsın. Ellerin göğün alçalan aydınlığında ayyuka çıkıyor, ellerini gökyüzüne uzatıyorsun. Şefkatin, munis bir efsunla göz kapaklarında dolaşan ışıkta. Issızlığın yüzünün henüz olgunlaşmayan çizgilerinden okunuyor ve suskunluğun, dudaklarının saklayamadığı ince bir tebessüme dönüşmekte. Ellerin, geceye ulaşamadığı gibi aydınlığa da yetişemiyor ümitsizlikle. Bir ümitsizlik evreni var ellerinde. Bakınmakla yetiniyorsun. Işığın zifiriliği vuruyor ellerine. Göremeyecek kadar yakınındasın güneşin.


Gövden, güneşi doğurdukça gök küçülmekte. Azalıyor ve azaldıkça çoğunluğa dönüşüyorsun. Başını aynalara çeviremeyecek kadar yorgunsun ama sen, zaten aynaların gördüğü kadarsın. Nefesin bir ileri bir geri göğüs kafesinde yürüyor, buğusu gözlerine çöküyor. Geri kalan her şey buğulanıyor nefesinle. Eskiyorsun, eskitiyorsun ve bir gölgeyken her şeyin gölgesi oluyorsun.


Sen, Tanrı’nın kutsadığı o evin en dışındasın. Kapısını çarpmış ve terk etmiş diyorlar. Sen hala o kapıda bekliyorsun. Her şey bir adımdan ibaret, diyorlar. Hayır diyorsun, her şey yalnızca bir yalandan ibaret.


Sen bir gölgesin, şimdi evimin karanlığına inat. Doğuyorsun ve her sabah yeniden uyanıyorsun. Ellerin göğe ulaşamayacak kadar uzak. Ve neşesiz tebessümlerin güneşi hor görüyor ve sakınıyor şefkatin. Sen bir gölgesin, yerinden kıpırdayamayacak kadar yaşlı ve hasta. Durup bakmaya ve düşünmeye çoğu zaman, vakti olmayansın. Her şeyi görmüş, bir yolu yürümüşsün ama yine de hiçbir şey görmemiş, duymamışsın. Yüzünün çizgilerine inat, her şeyinle eğreti kalmışsın.


Bütün doğruların, diyorsun; arasındaki yanlışlık, kimse duymuyor. Tanrı’nın bile durup dinlemeye ihtiyacı olmayansın. İşte ben, diyorsun o zaman, bütün doğruların arasındaki o talihsiz yanlışım.


Parmakların telaşlı, ürkek ve zavallı. Dokunmak, yaşamak göğü diyorsun. Ve kucaklamak. Her şeyi yokuş aşağı bir yola bırakmak ve kucaklamak göğü. Yalnızca göğü.


Kızgın, korkak ve tesellisiz her şeyiyle. Öfken, biliyorum, göğe değil. Kapı dışarı kalmana göz yuman Tanrı’ya değil.

Yağan yağmurun herkesi ıslatırken sana değip geçmemesine değil. Güneşin, herkesi ısıtırken seni üşütmesine değil.

Biliyorum, öfken kendine değil. Öfken yalnızca gölgene.