Eğiliyor bir gölge daha, cenin pozisyonuna geliyor. Kim bilir daha ne kadar azaltacak hacmini, halihazırda kızıl bir karınca kadar küçükken. Nasıl da kopardı kendi eklemlerini, nasıl da yiyor kırılmış antenlerini. Bir anda büyüdü gölge karınca; ya güneş tutuldu, ya da, güneş tümden yok oldu. Kimse büyümesini beklemezdi onun, tabi, kendi kendini midesine indirerek hacmini arttırma fikrini, Goya gibi, kafatasının duvarlarına çizmeseydi. Zavallı gölge karınca, eğer ışığın kaynağını görebilseydi, bu işlere hiç girişmezdi. Gider sarılırdı ışığa; eğer gölgeyse yok olur, eğer karıncaysa kocaman olurdu ve gurur duyardı ondan ailesi. Fakat ne ışığın kaynağı belli, ne de kendini biliyor. Bakın, işte tam odanın köşesinde (sonunda buna cesaret edebilmiş varlık), bakın işte, kendini sindiriyor.