Bazı çiçekler bazı topraklarda yeşeremiyor. 

Serin rüzgarlar, yaşadığım şehre esemiyor.

Kuraklığa çare bulamıyor yağmur.

Ve derde deva olamıyor zaman. 

Yaraların üzerine toprak atıyor kalbim. 

İyileşemeyenleri ölü sayıyor. 

Şifalı elleri görmezden mi geliyor? 

Yoksa acıyı mı kabulleniyor? 

Çareye inanmak zor geliyordu. 

Çaresizliğe yapıştı her yanım.

Işığa doğru yürüyemedi umutlar.

Belki dizleri kırılmıştır yara almaktan,

Ya da gözleri göremez olmuştur ağlamaktan.

Karanlığa alışıp gündüzü unutmuştum. 

Güneşi tanıyamayıp, gölgeye aşık oldum. 

Bu denli sevdam olmasaydı,

Yaşıyor olur muydu çiçeklerim? 

Aydınlığı hatırlayabilseydim,

Güllerim kırılır mıydı dallarından?

Gözyaşlarımla suladım gece gündüz.

Benimle ağlamaktan yoruldu çiçeğim. 

Dimdik kalmaktan vazgeçti. 

Bir sabah beni ardında bırakıp,

Boynu hayata bükük gidiverdi. 

Peki tek giden güllerim miydi? 

Yalnızca canlılar mı ölürdü bu hayatta? 

Yalnızca kalbi olanlar mı hüzne boğulurdu? 

Duygularımızın da bir mezar taşı vardır belki.

İnançlarımız defnettiğimiz yerde uyuyorlardır. 

Sevdiklerimizle beraber onları da gömmüşüzdür. 

Yaşarken sulayamadığım onca şey kaldı.

Ben bir damla suyu veremiyorken, 

Gömüldüğü yere yağmurlar yağıyor şimdi. 

Yaşamak için hayata gerek yokmuş meğer. 

Öldükten sonra daha çok yaşadı inançlarım. 

Gömüldüğü yerde kardelenler açtı, 

Serin rüzgârlar esti üzerinden. 

Benden hiç geçemeyen yel ona uğradı.

Belki benim de ölmem gerekiyordur,

Gerçekten yaşayabilmek için...