Bazen ne kadar yorulsam da gölgesi olan o ağaç olduğunu fark etmedim; hep başka gölgeler ararken, ayakların titrerken bile dik durursun ya, şaşarsın kendine. Sahiden ben böyle güçlü müydüm diye. Yaşlar da akar gözünden, ilk kızarsın kendine, sonra anlarsın ki o gözyaşları sahip olduğun ağacı sulamak içinmiş; o büyüsün önce, sana gölge olsun diyeymiş. Yetişkin olurken en çok bu görmezden geliniyor. Gülmek kadar normal ve ihtiyaç dahilinde olmaktan çıkıyor gözyaşları.


Başta anlamazsın, öyle yargılarsın ki ağladığın için kendini. O yetişkinlerin söylediği beylik lafları duyarsın; nasıl da güçsüzsün, gerçekten buna mı ağlıyorsun sözleri yankılanır kulaklarında. Hisli insanların, kalbini hissedenlerin yapabileceği şeyler bunlar. Ağlamamak için taş kesilen surata bakınca daha da iyi anlıyor insan. Fakat biliyorum ki bu yetişkinliğe geçişte ağacımın büyümesi için gerekli, beni var eden bir duygu, aynı gülmek gibi... Tatmini var, kalbimi temizleyen bir özelliği var. Bazen ağlamaya başladığımda, bazen bittiğinde hissettiğim. Yüreklilerin işi ağlamak, o kesin, kalbini hissedenlerin ancak. Ağacım gözyaşlarımla büyüyor. Bu sayede sığınmak için başka gölgeler aramıyorum, kendi gölgem büyümekte. Ağacımı büyüterek daha çok gölge vereceğime, daha çok kökleneceğime eminim. Duygularını hissedebilen kudretli insanlara, sevgilerimle...