—Aysel koş, konu komşuyu topla, mesele çok mühim!
Hüseyin'in yüzünden telaş terleri damlıyordu. Sesi de koşar adımdı. İlçede ne olmuştu da böyle coşmuştu bu adam?
—Damdan düşer gibi, nedir mesele adam?
Aysel yüzünü okumaya çalışsa da çözemedi, mevzu başkaydı.
—Ne olacak, başımıza talih kuşu kondu.
Hüseyin'in şehirden aldığı duyumlar muhtara bile ulaşmadan, köydeki evlerine gelmişti. Yıllardır beş para etmeyen tarlaları kıymete binecekti. Kulaklarıyla duymuştu, tarlalara rüzgar santrali kuracaklardı. Ancak atadan miraslarını ucuza kaptırmamalılardı. Neyse ki çok şanslılardı. Haberi önce Hüseyin almıştı. Firma hepsini bir bir ayartmadan birlik olmayı becereceklerdi.
Zaten ne işe yarıyordu çatır çatır çatlamış topraklar? Nohudu ekmeyiverir, bal hasadını da bırakırlardı. Hüseyin oldum olası şehre gitme taraftarıydı ya karısı köy aşığıydı. Yok, bağıymış, toprağıymış, havasıymış, buradan gidemezmiş bilmem ne. Bu kocamış köyün nesini severdi? Yakında ellerine bulunmaz nimet geçecekti. Belki şehirden sıcak suyu olan ev alır, akrabalarının yakınında ne güzel yaşarlardı.
Aysel'in yüreğine bir kibrit çakılmıştı. Tarlalarını bırakma fikri canını sıktı. Hemen karşı çıktıysa da Hüseyin'in heyecanıyla baş edemeyeceğini anladığından komşulara haber vermeyi yeğledi.
Akşam karanlığı çardak altına çökmüştü. Hayıtların kokusu buraya kadar geliyordu. Sanki sadece kokusu değil de mor rengi de dağılmıştı buralara. Kırmızı çiçekli divan örtüsünün üstündeki mor yastık kendini nasıl da güzel var ediyordu.
Aysel dalıp gitmişken meraklı komşular birer birer damladılar. Zift gibi çay demledi. Komşuların sinirleri bozulsun da Hüseyin'e karşı çıksınlar diye.
—Komşular, öyle şeyler duydum ki! Sonunda fakir yüzümüz gülecek, toprağımız para edecek! İsteyen kendine ilçeden sıcak suyu olan ev bile alır, demedi demeyin!
Hüseyin ballandıra ballandıra anlattı. Lafı birlik olmaya getirdi. Öyle ya, bu fırsat her zaman ele geçmezdi. Bu kocamış köyden gitmek için bulunmaz nimetti.
Bir iki komşu fikre katıldıysa da ilk itiraz Fadime Kadın'dan geldi.
—Sen aklını mı oynattın Hüseyin? Hadi kıydın burayı, verdin, atanın kemiklerini sızlattın, e ilçede ne yiyip içeceksin?
—Girerim bir fabrikaya nolcek?
—Ah Hüseyin, bak şu toprağa, sen buranın sahibisin. İstediğini eker, istediğini biçersin. İstediğinde uyur, istediğinde çalışırsın. Fabrikaya gidince onlar senin sahibin olacak a Hüseyin.
Fadime kadından sonra sesler yükseldi. Halit de söze girdi.
—Biz burada doğduk, yeşerdik, çoğaldık. Bizde vercek tarla yok, bilesin.
—Haydaa, beğendin mi yaptığını Fadime Kadın? Ben birlik olalım diyorum, sen duman ettin ortalığı.
Ziftten çayı işe yarayan Aysel içinden gülümsüyordu.
—Ne şehir meraklısı bir insanmışsın toprağım
Halit de verdi ateşi.
—Benim satacak tarlam yok, haydin hayırlı geceler!
Fadime Kadın kalktı, dağ gibi yürüdü. Bu şeytan Hüseyin ile nasıl başa çıkmalıydı? Yeğeni Can'ı aramak geldi aklına, böyle şeyleri o bilirdi. Bir yandan da muhtara çıtlatmalı diye düşündü. Aslı astarı neymiş öğrensin diye. Aysel gördü. Fadime Kadının düşünceleri ondan önce çıktı kapıdan. Arkasından komşuların bir kısmını da sürükledi. Hayıt kokusu dağılmıştı.
Hüseyin boş durur muydu? Gidenlere haydi bozguncular naş dedikten sonra Zühtü'ye döndü. Senin emlakçı ahbabın vardı. Anlar mı bu işlerden?
Aysel'in elinde zehir olsa Hüseyin'i oracıkta zehirlerdi. Ki bu Hüseyin'i kaçıncı öldürme isteğiyle dolusuydu? Yüreği denizler gibi taştı. Bu adamın ne gözü doyuyordu ne de mutlu olabiliyordu. Şimdi de köylüleri birbirine düşürecekti. Etraf küf kokmuştu, Hüseyin'in küflü kalbi gibi.
Konuşmalar uzadıkça çayın demi arttı, dem arttıkça konuşmalar uzadı. Telefonlar edildi, küçük hesaplar yapıldı. Eh artık çardak tepelerine çökmeden gitseler iyi olurdu.
Aysel boğazını temizledi, sabah iş güç var, komşular bu konu daha çok su götürür dedi. Hüseyin bakış attıysa da artık çok geçti. Aysel perdeyi kapatmıştı.
—Başka sefere zehirlersin milleti Hüseyin, dedi, gitti.
Işık söndü, renklerin de beti benzi attı.
O geceden sonra köy epey çalkalandı. Rakamlar, pazarlıklar havada uçuştu. Hüseyin taraf toplamak için var gücüyle debelendi. Hem taraf toplamaya uğraştı, hem de ederinin üstüne çıkarttı fiyatları.
Tam bir ay sonra muhtarın telefonu çaldı. Başta Fadime Kadın olmakla birlikte köylülerin bir kısmı tarlasını vermeye yanaşmadığından, razı olanların da yüksek fiyatlarından dolayı iş dönüp dolaşıp alternatif köye gelmişti. Muhtara onun haberini veriyordu santral kuracak firma. Muhtar zaten istemiyordu, onun yüzü güldü. Fadime Kadının, Halit'in ve diğerlerinin de güldü. En çok da Aysel'in. İki kere güldü. Hem köklerinden ayrılmıyordu, hem de Hüseyin olacak kocasının hevesi kursağında kalmıştı. Hüseyin kendini eve kapadı. Hayalleri yıkılmış, köye madara olmuştu. Küçük yerde olayların yankısı büyük oluyordu.
Aysel birkaç gün sonra tepsiler dolusu ekmek yaptı, dağıttı. Her yeri mis gibi ekmek kokutmuştu. Hüseyin'e bir parça ekmek verip herkes gönlünün ekmeğini yer demişti. Hüseyin bir halt anlamamıştı. Olsun. Aysel gönlünün ekmeğini yiyordu.
Aytül Yüksel
2023-08-01T10:54:57+03:00Teşekkür ederim
Samet Karabulut
2023-08-01T10:06:51+03:00Tam bir toplumcu gerçekçi öykü. Çok güzel.